45-FİNAL

318 29 33
                                    


Çaresizce Beklediğimiz anlar vardır zamanın asla kabul etmeyeceği. Yasak bir şeyi istiyormuşuz gibi üzerimize gelir ve birden elimizde ki her şeyi alırdı zaman. Belki de bu yüzden zamanla birçok şeyimizi kaybediyor,  ellerimiz boş kaldığın da ise kendimizi ona satıyorduk. Zaman, acı çeken kişiler için iyi mi yoksa hayallerine kavuşmuş kişiler için kötü mü belirsizdi ama iki taraflı oynayan bu zaman, bizden birçok şey götürecekti.

Belki, dostlarımızı, belki sevdiğimiz insanları belki kendimizi ama Zaman asla eli boş gitmezdi bizden.

Sarıldığı küçük bedenin titremesi canını yaksa da Yumuşak, siyah saçlarına yavaşça dokundu. Onu son gördüğünden beri oldukça iyi görünüyordu. Sağlıksız duran bedeni canlanmış ve yüzüne renk gelmişti. Kardeşine böyle bakan insanlara hayatı boyunca minnettar olacaktı. 

Bakışları onları gülümseyerek izleyen kişileri buldu. Moonbin’e sarılmış Eunwoo belki de onu anlayan tek kişiydi. Görememek bir cehennemden farksızdı ve Sanha oradan kurtulmuştu fakat Eunwoo… hep orada kalacaktı. Yanında Moonbin olmasa belki de yaşamaya bile çalışmaz ve kendi cehenneminde ki ateşlere sarılarak intihar ederdi. 

“Hadi ama Bebeğim, Sanha’da yorgun zaten. Eve gidelim” Minho Sarışın çocuğa sarılan Küçüğün kolunu tutarken Sanha gülümsemiş ve ondan ayrılan Jisung’un saçlarını karıştırmıştı.

Sürekli sulugöz olmasına alışmıştı ve ağlayınca kızaran burnu onda tatlı bir görüntü oluşturuyordu. Göğsüne gelen boyu ise onu sanki 10 yaşında ki bir çocuk gibi gösteriyordu. 

Başını sallayıp akan yaşlarını sildi ve Başını kaldırarak onu izleyen Sanha’ya baktı. Onun gördüğünü fark edip tekrar gözleri dolarken gülümsedi.

“Çıkışı yaptırdım, gidelim” Chan'ın odaya girmesi ile Herkes başını sallayarak onaylamış ve büyük bir kalabalıkla odadan çıkmışlardı.

Hastane koridorunda ilerlerken Ellerini Minhyuk’un verdiği hırkanın cebine soktu ve koluna girmiş olan Jeongin’e baktı.

Son gördüğü zamana göre daha mutlu görünüyordu. Sanki yaşamaya başlamış gibi, gülmeyi öğrenmiş gibi.

Bu içindeki mutluluk tohumlarını sularken aslında burada ki herkesin bir aile gibi olduğunu fark etti. Hiç kimsenin bir kan bağı yoktu ama bir aile gibiydiler. Atışan Moonbin ve Changbin ikilisi, Gülerek konuşan Minho ve Minhyuk, Myungjun’un koluna girmiş Jinjin, Sevgililerini susturmaya çalışan Felix ve Eunwoo, el ele tutuşmuş kimseyi umursamayan Chan ve Woojin… Aile gibiydiler. Yakın bir zamanda tanışsalarda, çok vakit geçirmeseler bile birlikte mutlu oluyorlardı. Gülmek… çok kişi olunca büyüyordu sanki. Mutluluk etraflarını bir perde gibi sarıyordu. 

Ona destek olan Jeongin’in kolundan çıkıp omzuna kolunu sardı. Ona sorgulayan gözlerle bakan Jeongin’e kısa bir bakış atıp umursamazca “Böyle daha rahat” Diyerek cevapladı. Küçük, bir şey demek istese de demedi ve kolunu Uzun olanın beline sarıp destek oldu. 

Hastaneden çıktıklarında Fazla uzak olmayan eve yürüme kararı alarak sokaklarda yürümeye başladılar. 

“Aşkım hadi biz eve gidelim ha?” Felix sonunda ayıramayacağını anlayıp dikkatini çekmeye karar verdiğin de bu sefer başarmış ve Changbin susarak ona dönmüştü. Moonbin göz devirip elini tuttuğu Eunwoo’yu kendine çekti ve sarıldı. 

“Sakın evime geleyim demeyin” Diyerek Chan’a bakarak gözleriyle uyardıktan sonra Kimsenin ağzını açmasına fırsat vermeden Felix’i kolundan tutarak çekiştirdi.

“Azmış bu” Woojin başını iki yana sallayarak arkalarından bakarken Chan omuz silkmiş ve “Aman bana ne onlardan, bizde mi gitsek bebeğim?” Woojin birden gözlerini büyütüp gülümsedi.

Please Don't Die /Minsung X Sanhyuk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin