Zaman ne tuhaf bir şeydi değil mi? İnsandan insana ve her şeyde değişim gösteriyordu. Bazı anlar çok yavaş geçer, bazı anları hızlıca. Bazı kişiler 100 yaşına kadar yaşarken bazıları için zaman daha 23 yaşındayken donar ve 2 saniye arasında yaşamaya çalışır. O kişi hayatın devam ettiğini bile bilmez. Sorgular..."Hala yaşam var mı?", "Mutluluk diye adlandırılan bu kavram varlığını koruyor mu?" , "Zaman 2 saniyeyi geçip akmaya devam ediyor mu?"
Fakat Bir gün o kişiye sorarsanız "Sen hala yaşıyor musun?" Diye 'Evet' der. Çünkü o yaşıyor ama hayatı değil.
O anılarında, geçmişinde ve hayallerinde yaşıyor. Pişman olduğun da zamanı geriye alıp düzeltiyor, birisini kaybettiğin de geriye dönüp onu kurtarıyor. Bunları yapabiliyor çünkü o, hayallerine bağlanarak yaşamayı öğrenmiş birisi. İstediğini düşünüp istediğine kavuşabilir. Ama onu içine görmediğiniz sürece asla anlayamazsınız. Sizin gördüğünüz tek şey, ölü bakışlar ve ölümle savaşan bir bedendir.
Zamanın bir türlü ilerlemediği ve sürekli aynı saniyeler arasında gidip geldiği o Hastane koridorunda herkes endişeli ve korku doluydu. 10 kişi saatlerdir kımıldamamış ve sabırsızlıkla gelecek iyi bir haberi bekliyorlardı.
Aradan geçen 5 ay 2 grubu birbirine yakınlaştırmış ve tek bir aile olmuşlardı. Kavga eden Moonbin ve Changbin bile zor zamanlarında sırt sırta vermişlerdi. Tabiki onun dışında hala dalaşıyorlar ve büyük bir kavganın çıkmasına sebebiyet oluyorlardı.
Fakat şimdi ne kavga edecek isteği, ne de konuşacak gücü bulabiliyorlardı. Tek istedikleri Doktorun çıkıp onlara sevindirecek bir haber vermesiydi.
Jisung kızarmış gözlerini ovalayıp duvara yaslanmış Minho'nun omzuna başını yasladığın da Anında bedenini sarmalamıştı kollar. Narin elleri yavaşça saçlarında dolaşırken gözlerini kapatıp karşısında ki kapalı kapıya baktı.
Korkuyordu, Endişeliydi ve en kötüsü hiçbir şey yapamıyordu.
Jinjin elinde ki kahveler ile yanlarına geldiğin de Hiçbiri itiraz edecek gücü bulamadı. Saatlerdir uykusuz olmaları kahveye olan açlıklarını tetiklerken Teşekkür ederek aldılar bardakları.
En son Sarı saçlarının yüzünü kapattığı kişinin yanına kendini attı ve kendi kahvesini yanına bırakıp onunkini eline aldı.
"Hyung, Kahve getirdim" Dizlerine yasladığı başını kaldırıp sarı saçları arasından ona uzatılan kahveye baktı.
Tamamen doğrulup kendine çektiği bacaklarını uzattı ve teşekkür ederek kahveyi küçükten aldı. Geçen bu zaman boyunca Küçük kendini ona alıştırmış ve birden ona yakın birisi olmuştu.
Neden ilk başta onunla kavga ettiğini ise sonradan anlamıştı.
Çünkü kimse Myungjun'a karşı gelemez, sinirlendiği an köşesine çekilirdi. Fakat Myungjun korkulan birisi olmayı hiçbir zaman istememişti ve Jinjin bunu ona göstermek istemişti.
Ne kadar öfkelenirse öfkelensin, ondan korkmadığını göstermişti de.
Anlına silah dayayıp öfkeden koyulaşmış lacivert bakışların karşısında bile gülümsemiş ve " sanırım senden hoşlandığım için öptüm' diyerek itiraf etmişti.
O günden sonra Myungjun ilk defa birisinin en kötü halini görmesine rağmen korkmadığını hissetmişti. Bu yüzdendi belki de bu küçüğün onun hayatında önemli bir yere oturmasının sebebi.
Kahvesinden yudumunu alırken Koridorun başında Minhyuk'un oldukça yorgun bir şekilde geldiğini gördü. Hatta o kadar yorgundu ki duvardan destek alıyor ve uykusuzluktan gözleri kızarmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Please Don't Die /Minsung X Sanhyuk
Fanfiction|TAMAMLANDI| Astro❤️Stray Kids "senin için geleceğim... Bu yüzden, lütfen ölme" Minsung and Sanhyuk