26

227 44 6
                                    


JİSUNG

Tüm karanlığa rağmen parlayan yıldızlar geceye yön gösteriyordu. Sanki Ay milyonlarca parçaya ayrılmış ve gökyüzüne saçılmış gibiydi. Yıldızlar... Ay'ın çocuklarıydı sanki.

14 yıldır ne zaman yukarı baksam kirli ve dökülmeye yüz tutmuş tavandan başka bir şey görmemiştim. Hep... "Gökyüzü hala hatırladığım gibi güzel mi?", "Hala yıldızlarla süslenmiş mi?", "Yoksa hasret kaldıkça güzelliğini mi büyüttüm gözümde?" gibi şeyler düşünürdüm. Fakat gökyüzü tıpkı hatırladığım gibi göz kamaştırıcıydı. Tıpkı Gözleri parlayarak beni dinleyen Sanha'ya anlattığım gibi.

Asıl sol tarafıma oturup büyük bir acı çekmemi sağlayan Sanha'nın hayatı boyunca bir kez olsun gökyüzünü görmeyişiydi. Yatarak hayal kurduğumuz bir gün bana "yer yüzünde, başını kaldırınca ne görüyorsun?" diye sorduğun da canım o kadar yanmıştı ki tek kelime edemedim. Kollarımı ona sarıp gözyaşlarımı akıtsam da titreyen sesimle cevaplamıştım sorusunu.

"gökyüzü" ne olduğumu bilmiyordu. Doğduğunda bile yer altının kirli tavanını görmüştü ve hala onu Görüyordu. Bana nasıl göründüğünü sormuştu. "gökyüzü nasıl görünüyor?" Gülümsemiştim. Öyle güzeldi ki gökyüzü, nasıl anlatabilirim ki?

"kapat gözlerini" beni ikiletmemiş hemen kapatmıştı. Yanından doğrulup yüzünü izlemiştim.

"şimdi ne görüyorsun?" diye sormuştum. Bana kaşlarını çatmış ardından gülmüştü.

"görmüyorum Seni Aptal" yüzünde ki gülümsemeyle ben de Gülümsemiştim.

"dalga geçme" gülmüş ve başını sallamıştı.

"pekala, gördüğüm tek şey karanlık"

"şimdi o karanlığa milyonlarca beyaz sim döktüğünü hayal et. Parlayan simlerden. Bir de kocaman, yuvarlak ışık koy" birkaç dakika sonra yüzünde büyük bir gülümseme oluşmuştu.

Öyle hayran doluydu ki gülümsemesi bende gülümsemiştim. Fakat sonradan gözlerini açtığında bana "iyi de simleri yukarı da nasıl tutuyorlar?" sorduğun da gülmüştüm.

Komik bir soru olduğu için mi yoksa bunu sorabilecek kadar tutsak olduğu için mi gülmüştüm bilmiyorum ama gülürken kalbim fazlasıyla acımıştı.

Kaçtığımız gün... Dışarıya çıktığımız da ilk defa görmüştü gökyüzünü. Saliselikte olsa görmüştü ve öyle bir parıldamıştı ki gözleri... Gökyüzünde ki ay bile kıskanmıştı onu.

Tekrar... Tekrar görebilecek miydi? Birlikte çimenlere yatıp gökyüzünü izleyebilecek miydik? Minhyuk hyung... Onu bana getirecekti. Buna inanıyordum.

"Ağlıyor musun?" başımı yanıma uzanan Minho'ya çevirdiğim de gözyaşlarımın ne zamandan beri aktığını sorguladım. O kadar dalmıştım ki anılara soyutlanmıştım dünyadan.

"Onlar... Iyi midir Minho? 1 hafta geçti. Korkuyorum..." kaldığımız otelin balkonunda öylece gökyüzüne baktık ikimizde.

Minho'nun da iyi olduğu söylenemezdi. Sanha benim için ne anlama geliyorsa Minhyuk hyung da onun için o anlama geliyordu. Ona bir şey olmasından deli gibi Korkuyordu. Bazen düşüncelere dalıp gider, bazen saatlerce tek kelime etmezdi.

Yine de, kendini kısa sürede toparlar ve gülümseyerek beni dışarı çıkarırdı. Kafamızı dağıtmak için her şeyi yapıyordu.

Minho derin bir nefes bıraktı geceye. Ellerini başının altında birleştirip seslice yutkundu.

"Ben de korkuyorum ama beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok" dolan gözlerim gökyüzünü bana puslu gösterirken gözlerimi kapattım ve yaşlarımın aşağıya doğru akmasına izin verdim.

Korkuyordum. Sanha her zaman güçlü birisi olmuştu Ama bu sefer başkaydı. Orada... Orada bir savaş halindeydi. Ya onu kaybedersem?

Yüzümde hissettiğim parmakla daha da sıktım gözlerimi. Minho yavaşça akan yaşımı silerken titrekçe nefesimi bıraktım. Akmaktan asla bıkmayan gözyaşlarımı yine o kurutuyordu.

Elini yüzümden çekti fakat birkaç saniye sonra onu daha yakınımda hissettim. Yüz üstü dönüp kollarını boynuma sardı ve yüzünü omzuma koydu. Daha da dolan gözlerimi aralayıp gökyüzüne baktım. Minho’nun saçları çeneme değerken omzumda ki ıslaklık canımı yaktı.

Sessizce ağlayan Minho'yu edecek tesellimin olmaması ise acıma acı kattı. Kalbimin acısıyla yüzüm buruşurken başımı çevirip yüzümü saçlarının arasına gömdüm. Kollarımı ona dolarken yapabildiğim tek tesellim buydu.

Saçlarında dolaşan parmaklarımın onu biraz olsun sakinleştirmesini umdum.

Ve o parlayan gecede biz sustuk, gözyaşlarımız konuştu. Bir zamanlar dilsiz olan acılarımız çığlık attı ve korkularımız bize sarılıp "sizden ayrılmayacağım" dedi.

Yine de... umudumuzun ışığına sıkıca tutunduk.

Korkuyorduk ama her şeye rağmen, biz birbirimize sığındık...

***
Kısa bir bölüm oldu üzgünüm

Bu bölümü Minsung yaptım çünkü yeraltında olanlar sırasında Minsung'un ne yaptığını nasıl hissettiğini bilmenizi istedim.

Bir sonra ki bölüm bir yan karakterin geçmişi olacak

Ondan Sonra ki bölüm yeraltına devam ediyoruz

Umarım beğenmişsinizdir

Please Don't Die /Minsung X Sanhyuk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin