10

319 49 5
                                    


“Ü-üzgünüm, elimden kaydı”

Dolu gözlerle yerde ki cam parçalarına bakarken Endişeyle ayağa kalkmış olan Minho ve Minhyuk hyung bana bakıyordu. Minho hyung bana doğru eğilip çenemi zarifçe tutarak kaldırdı.

“Sorun değil, iyi misin?” Dolu gözlerimi gördüğün de endişeyle parladı gözleri. Başımı iyiyim dercesine sallasam da iyi değildim. Kötü hissediyordum. Korkuyordum. Neden bilmiyorum ama delicesine korkuyordum.

“Ben toparlarım Minho istersen Jisung’u odaya götür.”

Minhyuk cam parçalarından uzak durarak diğer tarafa geçtiğin de Şaşkın bakışlarla olayı anlamaya çalışan ikiliye bir şey açıklamaya çalışıyordu.

Minho hyung Onu onaylayıp beni kucağına aldığın da titrediğimin farkında bile değildim. Kollarımı boynuna sımsıkı doladığım da salondan ayrılıp odaya girdik.

Arkamızdan kapıyı kapattığın da beni yatağa bırakıp yanıma oturdu.

“Sorun ne Jisung?”

gözümden akan yaşı yumuşakça sildiğin de gözlerimi kapattım. Sorun ne? Sorunum neydi cidden? Neden ağlıyordum? Neden korkuyordum? Onları tanımıyordum bile. Benimle ilk defa karşılaşıyorlardı ama neden onlardan korkuyordum? Hiçbir şey bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyorum ve bu beni çıldırtıyordu. Boşlukta asılı kalmıştım, karanlık beni içine çekmişti ve tek başımaydım.

Hatırlamalıydım. Kim olduğumu, Ne yaşadığımı, Neyden korktuğumu… Hatırlamak zorundaydım.

“Bilmiyorum hyung, Sorun ne, hatırlamıyorum”

Sesim titrediğin de Dudaklarımı birbirine bastırdım. Minho hyung bir süre sonra kollarını bana sarıp sıkıca sarıldığın da ben de kollarımı ona sardım. Güven veren kollarının arasında titreyen bedenimi sarmalarken yüzümü omzuna gömüp gözlerimi kapattım. Saçlarımın arasında gezinen narin elleri beni sakinleştirirken zorla yutkundum.

Ne olursa olsun, Minho hyung beni sakinleştirmişti. Bunu nasıl yapıyordu bilmiyorum ama beni kontrol altında tutuyordu. Aynı ne gördüğümü hatırlamadığım o kabus dolu gecelerde ki gibi. Ona güveniyor muydum? Fazlasıyla. O  hayatımda güvendiğim ilk kişiydi. Minhyuk hyung ve Minho hyung… güvendiğim tek kişilerdi. Ne olursa olsun, benim arkamda olup benim için çabalayan iki kişilerdi.

Ama tuhaf bir şey vardı. Minho hyunga hissettiğim duygular ile Minhyuk hyunga karşı hissettiğim duygular çok farklıydı. Arada ki fark neydi bilmiyordum ama tek bildiğim Minho hyung içimde başka duyguları uyandırıyordu.

“Özür dilerim” Bir süre sonra Sakinleştiğim de mırıldanmıştım. Minho hyungun saçlarımı okşayan eli duraksadığın da ondan yavaşça ayrıldım.

“Neden özür diliyorsun?”

“Myungjun hyung ve Hyunjin çok şaşırmışlardır.” Bir süre sessiz kaldı. Ardından çeneme parmaklarını koyup zarifçe kaldırarak ona bakmamı sağladı. Onun gözlerine baktığım da bana güven verircesine gülümsedi.

“Bunun için özür dileme. Sana karşı olumsuz bir duygu besleyen kimse yok” Başımı salladığım da Gülümsedi ve gözüme giren saçlarımı karıştırdı.

“Dinlenmek ister misin? Bugün fazlasıyla yoruldun” Başımı salladım. Gerçekten oldukça yorulmuştum. Uyanır uyanmaz yetimhaneye gitmiş, birkaç saat sonra Bay ve Bayan Lee gelmişti. Uzun işlemler sonucu eve gelmiş ve Bayan Lee’nin beni çatlatana kadar yedirmişti. Yorgunlukla her an uyuyabilirdim.

Minho hyung dolaba ilerleyip bir tişört çıkardı ve bana yaklaştı. Üzerime potakal suyu dökülmüş tişörtün uçlarından tuttuğun da kollarımı kaldırdım. Krem sürmek için sürekli tişörtü çıkartıyordu ve alışmıştım artık. Tişörtü çıkartıp yeni tişörtü giydirdi ve benden uzaklaştı.

“İyi uykular Sungie~”

Tatlı bir şekilde söylediği ismim ile kızarırken gülümsedim ve yorganı üzerime kapattım. Odadan çıktığın da Gözlerimi kapattım ve düşünmemeye çalışarak uyumayı denedim. Fakat gözümün önünden gitmeyen Mavi gözler tekrar beni dalgalarında boğmaya başlamıştı.

Boş koridora dikkatlice bakıp güvenli olduğuna emin olduktan sonra Hızlı bir şekilde saklandığım yerden çıkıyorum. Koşarak kapalı kapıya ulaşıp içeri giriyor ardından kapıyı kapatıyorum. Nefes nefese korkudan yerinden çıkacakmış gibi atan kalbimin üzerine elimi koyuyorum. Titreyen bedenimi kontrol altına almaya çalışırken bakışlarım odada geziniyor. Onlarca yatak içerisinden gözlerim onun yatağında takılıyor.

Hızlı ve endişeli bir şekilde oraya ilerleyip perdeyi tamamen kapatıyorum. Arkamı dönüp yatakta yatan solgun bedene bakıyorum. Benim yüzümden defalarca bu hale gelmesi kendime lanet etmeme sebep olurken dolan gözlerimi kırpıştırıp yatağa oturuyorum. Soğuk elini tutup sımsıkı kavradığım da gözlerini aralayıp kısık gözlerle bana bakıyor.

“Jisung?”

“Özür dilerim. Çok üzgünüm, sürekli benim yüzümden yaralanıyorsun. Çok üzgünüm”

Akan yaşlarımı elimin tersi ile silerken bana gülümsüyor ve diğer elini kaldırıp akmaya devam eden yaşlarımı siliyor. Huzurla gözlerimi kapatırken hıçkırarak ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırıyorum.

“Sorun değil Jisung. Sana, seni koruyacağıma dair söz verdim. Unuttun mu?”

“Beni korumanı istemiyorum. Sadece… Beni bırakma olur mu? Hep benimle kal” Ona yalvarırcasına baktığım da acıyla yüzü buruşturuyor ardından güven verircesine gülümsüyor.

“Her zaman yanında olacağım Jisung. Sen benim tek ailemsin”

Gözyaşlarım akarken başımı sallayarak onu onaylıyorum. O benim tek ailemdi. Tek güvendiğim kişi, Tek arkadaşım ve tek tutunduğum kişiydi. Onun için yaşıyordum. Benim için yaşıyordu. Biz… Birbirimiz için yaşıyorduk. Çünkü birbirimizden başka kimsemiz yoktu.

“Hey sen!” Perde açılıp koluma kuvvetli kollar sarılırken Endişeli gözlerle bana bakıyor. Yattığı yerden doğrulmaya çalışıp beni kurtarmaya çalışken koluna vurulan iğne ile bilinci kapanıyor. Korkuyla titrerken Beni sürükleyen sert görünümlü adamlarla ürkekçe bakıyorum.

“Üzgünüm! Lütfen götürmeyin! Özür dilerim!”

Ne kadar bağırıp yalvarsam da beni o odaya fırlatıyor ve üzerime kapıyı kilitliyorlardı. Kapıyı yumruklayıp çığlık atarken arkamdan gelen gülme sesi ile donup kalıyorum. Bana doğru yaklaşan ayak sesleri ile çığlık atarken kapıyı yumruklayarak ağlamaya başlıyorum.

“Özür dilerim! Lütfen! L-lütfen çıkartın Beni!” Kapıyı delicesine yumruklayan elim, omzumu kavrayan elle donup kalırken hızla önümü dönüp bağırarak onu itmeye çalışıyorum.

“Dokunma bana! L-lütfen! L-lütfen Yalvarırım dokunma!”

“Jisung!”

Omzumda ki acıyla gözlerimi açarken sanki uzun zamandır nefes almıyormuşum gibi derin bir nefes aldım. Titreyen bedenime hıçkırıklarım eşlik etmeye başladığın da Belime sarılan kollar beni yattığım yerden doğrultmuş ve sımsıkı sarılmış. Kollarımı güçsüz bir şekilde Güven dolu bedene sardığım da Kesik kesik nefesler alıyorum.

“Geçti Jisung, Güvendesin” Minho saçımı okşarken titreyen bedenim ve hıçkırıklarım biraz olsun azalmıyordu. Yine aynısı oluyordu. Yine bir şey görmüştüm. Beni delicesine korkutan bir kabus ya da anımı görmüştüm ve ben hatırlamıyordum. Hatırlamamama rağmen etkisinden çıkamıyordum. Beni bu denli korkutan şey neydi?

“K-Korkuyorum Hyung…” Titreyen sesim ile Güçsüzce sarılışım sıkılaştığın da Minho’nun kollarına sığındım. Beni daha sıkı sarmalarken Saçlarımın arasına dudaklarını bastırdı.

“Ben her zaman yanında olacağım Jisung, Korkma” Titremem azalırken inanmak istercesine mırıldandım.

“Söz mü?” Saçlarımı okşamaya devam ederken nefesini usulca kulağıma üfledi.

“Söz”

***
Artık s
Sanha'yı sokmak istiyorum az kaldı zaten 2 bölüm sonra girecek

Please Don't Die /Minsung X Sanhyuk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin