20

293 44 10
                                    


Güneş gökyüzüne kırmızı boyasını vururken orman büyük bir sessizliğe gömüldü. Bitmiş olan şarap bardağına kırmızı içeceği dökerken derin bir nefes alıp uçsuz bucaksız ormanı izledi.

Herkesin korkup ürktüğü bu orman onun en sevdiği saklanma yeriydi. Küçükken sürekli ormanın derinliklerine kaçar bir ağacın altında uyuyakalırdı. Ne özgür ve mutlu hissederdi.

Oturduğu tekli koltukta arkasına yaslanıp pencereden dışarıyı izlerken şarabından büyük bir yudum aldı.

Çok değil… Birkaç saat sonra her şey bir kabusa dönecekti. Daha fazla kan dökülmemesi için kan dökecekti. İnsanları öldürecek ve bir katliam yapacaktı.

İçi içini yiyip bitiriyordu. Yanlış yaptığı ya da tereddüt ettiği bir şey yoktu. Sadece… Alışmıştı bu iğrenç ve korkunç yere. Normal bir hayat nasıl olurdu? Uyum sağlayabilir miydi? Her an tetikte yaşayacaktı yine. Her an birisi onu öldürmeye çalışacakmış ya da ondan ölesiye korkup diz çökecekmiş gibi hissediyordu. Böyle hissederken normal yaşayabilir miydi?

Tıklatılan kapı ile dudaklarına götürdüğü bardağı çekti ve sakin bir ses tonu ile girmesini söyledi. Kapı açılıp kapanırken büyük odaya uzun bir sessizlik çöktü. Odada sadece nefes alışveriş sesleri dolaşırken birkaç dakikanın ardından adım sesleri doldurdu odayı.

“Sonrasını düşünüyorsun, Değil mi hyung?” Hyunjin yavaşça nefesini bırakıp kalın dudaklarını diliyle ıslattı.

Sabahtan beri oda bunu düşünüyordu. Jisung’u öldürmek bahanesi ile biraz normal bir hayat yaşayıp nasıl olduğunu görmüşlerdi. Sürekli tedirgin olmuşlardı. Sürekli onlara korku dolu gözlerle bakacaklarını ve onlardan nefret edeceklerini düşünmüşlerdi.

Myungjun ayağa kalkıp masanın üzerinde ki ters çevrilmiş kadehi düzeltti. Şarabın kapağını açıp boş kadehe doldururken Hyunjin onun her hareketini dikkatle izledi.

Myungjun elinde ki iki kadeh ile küçüğe döndü ve ona doğru adımlayıp karşısında durdu. Hyunjin şaşkın bir şekilde kadehlere bakarken Myungjun yeni doldurduğu kadehi ona uzattı.

“Bana eşlik eder misin Hwang Hyunjin?” Hyunjin şaşkın bir şekilde ona baktı.

Şu zamana kadar Myungjun kimseyle içmemişti. Hep kendini odasına kapatır, yorucu geçen günün ardından düşüncelere dalarak içerdi şarabını. Bugün, onunla içmesini değil, onunla düşünmesini istiyordu. Birlikte yaşadıklarını yada yaşayacaklarını düşünmek istiyordu.

Hyunjin şaşkınlığını kenara bırakıp saygıyla eğildi ve iki eli ile kadehi kavradı.

“Tabiki ederim hyung” Myungjun gülümseyip ikili koltuklara oturdu ve kolunu koltuğun kenarına koydu. Kadehi sapından tutup hafif döndürerek şarabın hareketini izlerken Hyunjin yanına oturdu ve duvarlarda ki resimlere baktı.

Duvarın tamamını kaplayan ceset fotoğraflarının hepsi özenle dizilmişti. Bunu neden yaptığını biliyordu. Myungjun gözünün önünde ölen her kişinin fotoğrafını çekerdi. Bu insanlar arasında onu daha acımasız ve cani olarak göstermişti fakat Amacı bu değildi.

Gözünün önünde ölen kişileri çekip buraya asardı çünkü onlara her gün bakarak kendine eziyet ederdi. Onları kurtarma şansı varken kurtarmadığı için kendini suçlar, babasına olan intikamı daha da büyürdü. İntikam konusunda daha da hırslanırdı. O kendisinin değil, burada ölen herkesin intikamını almak istiyordu.

“Babamı öldürüp burayı sonsuza kadar kapatsam bile… Onlar geri gelmeyecek” Myungjun Hyunjin’in resimlere baktığını görünce kendine engel olamamış ve düşüncelerini belirterek yüzünde acı dolu bir gülümseme oluşmuştu.

Please Don't Die /Minsung X Sanhyuk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin