29

249 40 27
                                    


Cılız ışığın zorla aydınlattığı hafif karanlık odada soyulmuş ve dökülmeye yüz tutmuş kirli tavandan saatlerdir gözlerini ayırmıyordu. Başının altında birleştirdiği elleri artık uyuşmaya başladığın da yavaşça nefesini bırakmış ve kollarını iki yana açmıştı.

Başını saatlerin ardından tavandan karşı yatakta yatan Minhyuk'a çevirdiğin de dudaklarını birbirine bastırdı. Söylediği son cümle aklından çıkmıyordu.

Jisung’u tanıyordu. Bunca zaman Jisung onunla beraberdi. Bu biraz olsun içini rahatlatsa da onu asıl düşündüren Neden Jisung için böyle bir şeyi göze almıştı? Neden öyle bir hayattan vazgeçip buraya gelmişti? Sadece Jisung için mi?

Şimdi neden sürekli ona baktığını, onunla gelmek istediğini ve onun için yaralandığını anlayabiliyordu. Yine de... Tuhaf hissetmeden edemiyordu.

Savaş başlayalı yaklaşık 6 gün olmuştu ve bu süre boyunca Minhyuk sürekli onu korumuştu ama ilk defa yaralanmıştı.

Nefesini sesli bir şekilde bırakırken soğuk havayla hafiften ürperdi. Buranın soğuna Alışık olmadığı için kendi yorganını da Minhyuk'un üzerine örtmüştü. Ayrıca oldukça kan kaybettiği için olması gerekenden daha fazla üşüyor olmalıydı.

Neyse ki geçen bir buçuk günün sonunda Minhyuk'un beyaz yüzü kendini doğal esmer rengine bırakmış, Morarmaya yüz tutmuş dudakları pembeleşmişti.

Ayağa kalkıp odada dolaşmaya başladı. Konserve yiyecek bulma umuduyla çekmecelere bakınırken yatmaktan kasılan bedenini gererek esnetti.

"Sanha, uyanmadı mı hala?" Moonbin'in sesiyle boş olan çekmeceye kapatırken "Hayır" diyerek yanıtladı büyüğü. Diğerleri oldukça ilerlemişti fakat o daha yolunun yarısındaydı. Neyse ki dinlendiği için kaybettiği gücü geri gelmiş ve bedeni biraz olsun toparlamıştı. Ayrıca birkaç saatlik uyku hiç olmadığı kadar iyi hissettirmişti.

Sonunda bulduğu konserve yemekler ile dudakları yukarı kıvrılırken birkaç tanesini çıkardı ve masanın üzerine bıraktı. Öncelikle Minhyuk'un yarasına bakmalıydı.

Yatağa ilerleyip kenarına oturdu ve iki Yorganı da beline kadar indirip omzunda hafif kırmızılaşmış sargıyı çözmeye başladı. Yarası hafiften kanamıştı o da bir ara Minhyuk'un uykusunda hareket etmesiydi. Neyse ki dikişlerine bir şey olmamıştı.

Yarayı temizleyip yeni sargıyla sarmaya başladı. Ona yeni bir kıyafet bulmalıydı çünkü kazağını yarayı dikmek için tamamen kesmişti. Buralarda mutlaka kıyafet olmalıydı sonuçta bir zamanlar burada birileri kalıyordu.

Omzunu sarmayı bitirip yorganları üzerine örttüğün de bakışlarını ona çevirdi. Uzun kirpiklerinin yüzüne düştüğü gölgelerinden kıvrımlı dudaklarına kaydı bakışları. Yüzü... Kesinlikle kusursuzdu. Burada olsaydı insanların yüzüne vurmaktan kaçınacağı birisi olurdu.

Bakışları bu sefer dağılmış kahve saçlarını buldu. Onu ilk gördüğünde de dikkatini saçları çekmişti. Fazla bakımlı ve yumuşacık duruyordu. Myungjun ya da Hyunjin'de Dışarıyı çıkabiliyordu yani onlarda oldukça bakımlıydı fakat Minhyuk sanki saçlarına fazla özen gösteriyor gibiydi.

Elini saçlarına götürüp yavaşça dokundu. "Göründüğü gibi... Yumuşacık." Diye mırıldandı. 1 haftadır bu iğrenç yeraltındaydı ve yıkanmamış olmasına rağmen saçları nasıl böyle yumuşacık olabilirdi? Hayret etmeden edemedi.

Kendine gelirken elini saçlarından çekti ve ayağa kalktı. Az önce ne olmuştu öyle? Neden saçlarına dokunmayı o kadar isteyip kendine engel olamamıştı?

Please Don't Die /Minsung X Sanhyuk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin