İkiye On Kala - Bunca Zaman Sonra Nasılsın•
Bana bakmıyor olmasına rağmen ona gülümsemeye devam etmekten kendimi alıkoyamıyordum.
Tamam, yıllarca bu anın hayalini kurarak uykuya dalmıştım ve hayalini kurduğum ilk karşılaşma anı kesinlikle böyle değildi ancak ne yapabilirdim ki? Beni gördüğünde tıpkı eski günlerdeki gibi gözlerinin içinde sıcak bir ışığın parıldamaması, beni büyük bir özlem ve sevgiyle kucaklamaması ya da dakikalardır karşısında oturmama rağmen tek kelime etmemesi ona gülümsememe nasıl engel olabilirdi? Karşımda oturuyordu; sağlıklıydı, kendindeydi ve beni geri çevirmemişti. Mutlu olmayıp ne yapacaktım?
Aniden gözlerini bana çevirdi.
Beklediğimin aksine aralanan dudaklarının arasından tek söz çıkmadı, bunun yerine elleri bana doğru uzandı. Heyecanlanarak bana temas etmesini bekledim. Belki de elleri ellerimin üzerine kapanacaktı ve ben de bu sayede ona yaralarını birlikte iyileştireceğimizi söylerdim.
Ama o beni yine şaşırtmayı tercih ederek elimi tutmak yerine çorba tabağımın yanındaki limon dilimini aldı, limonu özenle çorbanın içine sıktı. Ona şaşkınlıkla bakmaya devam ediyordum ve hayır, şaşkınlığımın sebebi elimi tutması değildi, geçen bunca zamana rağmen en sevdiğim çorbanın mercimek çorbası olduğunu ve mercimek çorbasını asla limon sıkmadan içmediğimi hatırlıyor olmasıydı. Öyle ki hep yaptığı gibi tabağımdaki limonu çorbama sıktıktan sonra kendi tabağındaki limonu da benim çorbama sıkmıştı. Ben nasıl çorbamı limonsuz içmekten hoşlanmıyorsam o da limonla içmekten hoşlanmıyordu.
"İç hadi, daha fazla soğutma," dedi, çorbayı ne çok sıcak ne de çok soğuk içtiğimi de hatırladığını kanıtlayarak.
Yıllar sonra sesini ilk kez duymuş olmanın verdiği afallamadan hemen sonra hızlıca başımı salladım. Kaşığı elime aldım, çorbadan küçük bir kaşık içerken bile gözlerim hala ondaydı. Üç kaşıktan sonra o da çorbasını içmeye başladı ama onun gözleri bende değildi.
Ne söylemeliydim, bir şey söylemeli miydim, emin değildim. İkimiz de susuyor ve önümüzdeki çorbayı yudumluyorduk. Daha ne kadar susacaktı ya da çorbalarımız bittikten sonra ne olacaktı, merak ediyordum ve bu merakıma bir son vermek için de bir şey yapamıyordum. Elimden gelen tek şey kaşığı hızlıca doldurmaktı ama bu, onu konuşturmak için yeterli değildi.
Bir anda sessizliği bozan bir şey oldu. Bir müzik.
"Gerçekten hala beni hatırlıyor musun?"
Mesela en çok neye gülerdim?Biri bizimle dalga geçiyor olmalıydı. Böyle bir anda bu şarkının çalması tesadüf olamazdı. Belki de bu Yağız'ın işiydi. Evet, kesinlikle öyle olmalıydı.
"Unut gitsin geçmişi bunca zaman sonra nasılsın?
Böyle biraz tuhaf oldu sanki ayaküstü konuşmasak iyiydi."Öfkeli gözlerim herhangi bir kamera ya da şakacı bulamayınca sakinleşerek Arden'e döndü. Müziği duymamış, ben karşısında yokmuşum gibi çorbasını içmeye devam ediyordu.
"Çok lezzetliymiş," dedim bir anda, ortaya öylesine bir laf atma ihtiyacı hissetmiştim.
"Seninkiler kadar olmasa da lezzetlidir, evet."
Ne? Arden öylesine söylediğim bir şeye tepki mi vermişti? Hem de içinde bana özel bir söz öbeği bulundurarak?
Peki, tamam, buradan yürüyebilirdim. Belki bu konudan ilerleyerek onunla yüzleşme fırsatı bulabilirdim. Nasıl yapacaksam...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAZ UYKUSU
Fiksi Remaja8 arkadaş, 5 şehir, aşk ve yalanlar. "bu bir yolculuk hikayesi ve her yeni şehir, kendimizi bulmamız için var." 06.06.2020