Mavi Gri - Sarmaşık Yollar
•
İnsan bir başkasının gölgesi altında yaşamaya başlayınca kendi gölgesini kaybedermiş, bunu karşımdaki adama bakarken anladım.
Kendim için bir şeyler yapmayalı uzun zaman oluyordu. İstediğim için, hayal ettiğim için bir işe kalkışmayalı çok uzun zaman oluyordu. O kadar onun isteklerine boyun eğmiş ve o kadar bana hükmetmesine izin vermiştim ki şimdi onun karşısında nasıl durmam gerektiğini bile bilmiyordum.
"İzin vermiyorum."
Kaşlarımdan biri dudaklarımdaki alaycı kıvrılmayla birlikte hareketlendi. "İzin vermiyor musun?"
"Evet," dedi, oldukça keskin bir ifadeyle. Kalın parmakları arasında tuttuğu ince dal sigarayı dudaklarına götürdü, bir nefes çektikten sonra "Ayrıca bu gece de odandan çıkmasan iyi olur," diyerek uyardı beni.
"Yine mi?" diye sordum, midemin içindeki hareketliği yok sayarak.
Bir sözüyle midemde kelebekler uçuran, yine tek sözüyle o kelebekleri yakıp kavuran adam, bana cevap vermek yerine tablodaki kadına bakmaya devam edince benim de gözlerim, yüzündeki her zerreyi ezbere bildiğim o kadına döndü.
Kuzguni siyah iri gözleri, çikolata kahvesi kıvırcık saçları, kalkık burnu, dolgun dudakları ve şu güzel kavruk teniyle aynaya baktığımda gördüğüm genç kızdan pek bir farkı yoktu.
Benim tablodaki kadına baktığımda gördüğüm şey kendimdim. Peki, onun neydi?
Onda gördüğü şey tam olarak neydi?
Onda göremediği şey tam olarak neydi?
Onu neden bu kadar çok seviyor ve ondan neden bu kadar çok nefret ediyordu?
Öfkesi de mutluluğu da nefreti de sevgisi de sadece o kadına karşıydı sanki. Bana kalan hiçbir şeyi yoktu. İçindeki bütün iyi kötü duyguları o kadına karşı besliyor, beni kalbindeki boşluklardan birinde büyütüyordu.
"Beni seviyor musun?" diye sordum, cevabı ona bakan gözlerinde görürken.
"Senden nefret ediyorum."
"Baba," diye seslendim, "Onu seviyor musun?" diye sordum, tablodaki kadını, annemi kast ederek.
"Ondan nefret ediyorum."
Dudaklarımı birbirine bastırdım, başımı hafifçe aşağı-yukarı salladım. Bu artık bir ritüeldi ve ben buna çoktan alışmıştım. Ona, beni sevip sevmediğini sorardım ve o, beni sevdiğini ya da sevmediğini söylerdi. Ona, annemi sevip sevmediğini sorardım ve o, onu sevdiğini ya da sevmediğini söylerdi. Bunu şimdiye dek yüzlerce kez yapmıştık ve hiçbirinde beni sevdiğini ama onu sevmediğini ya da beni sevmediğini ama onu sevdiğini söylememişti. Ya ikimizi de birden çok seviyor ya da ikimizden de birden nefret ediyordu. Anlıyordum, tahmin ediyordum ama soramıyordum. Onu sevmediği zamanlarda beni de sevmiyor olmasının sebebini ona hiçbir zaman soramadım.
Aldığım cevaptan sonra tıpkı şimdi yaptığım gibi başımı salladım, bana sarılmasını istediğim anlarda olduğu gibi gözlerim yine doldu ama tek kelime daha etmeyip odama yürüdüm. Fakat bu kez diğerlerinde olduğu gibi yatağıma girip kendimi uykunun kollarına bırakmadım, bu kez kaçtığım yer uykunun kolları olmayacaktı.
Komodinim üzerinde şarja takılı olarak bıraktığım telefonumu elime aldım, şarj cihazını prizden çıkarırken son aramalara girdim. Arama başlatılırken hızlı davranarak şarj aletini de çantama tıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAZ UYKUSU
Fiksi Remaja8 arkadaş, 5 şehir, aşk ve yalanlar. "bu bir yolculuk hikayesi ve her yeni şehir, kendimizi bulmamız için var." 06.06.2020