4: belki de

14.9K 1.8K 1.8K
                                    

Tuğkan - Belki de


BİR YIL ÖNCE

Kasımlar acıtırdı; kasımın on sekizi en çok Arden'in canını acıtırdı. Bugün onun doğum günüydü ama pastasının mumunu üfleyen yine bendim.

"Burada olmalıydı," dedim ağlayarak.

Uzaktaydı, o şimdi benden çok uzaktaydı. Özgür olmayı hak eden oydu, biz suça meyilli çocuklar değildik.

"Nil," diye seslendi Demir. "Ne konuştuk seninle?"

"Biliyorum ama yapamıyorum," diye itiraf ettim. "Arden benim mutlu olmamı dilerdi, biliyorum ama onu düşündükçe kalbim acıyor."

İki büyük adımda bana yaklaştı, çaprazımdaki sandalyeye oturduğunda dizlerimiz birbirine değdi. "Onun ne halde olduğunu düşündükçe mi canın acıyor?" Başımı salladım hafifçe. Umutsuzca elime uzandı, iki elinin arasına aldıktan sonra daha yumuşak bir sesle devam etti. "İstemiyor seni. Sadece seni de değil, hiçbirimizi istemiyor. Neden bunu kabul etmiyorsun?"

Kaşlarım çatılırken elimi hızla kendime çektim. Arden'in beni görmek istemediğini bana bu kadar kolay söylememeliydi. Bu söz, dudaklarının arasından bu kadar hızlı çıkmamalıydı. Neden bunu yapıyordu? Zaten biliyordum, onun artık hiçbirimizi görmek istemediğini zaten anlamıştım. Neden bana bunu sürekli olarak hatırlatıyordu?

"Beni üzüyorsun," dedi samimiyetle. "Aradan 4 yıl geçti ama sen hala onu düşünerek kendini harap ediyorsun, beni mahvediyorsun."

"Arden son dört yıldır doğum günlerini bir hücrede geçiriyor, Demir. Ona bunu yaşatan bizleriz, bunun suçlusu hepimiziz. Nasıl olur da onu düşünmeden durabilirim?"

"Vicdan azabı yani," dedi kısaca. "Onun ne halde olduğunu düşünüp kendini bu kadar yıpratmana neden olan şey, vicdan azabı çekiyor olman. Başka hiçbir şey değil."

"O bizim arkadaşımızdı, Demir. O, senin en yakın arkadaşındı."

"Peki ya senin?" diye meydan okurcasına sordu. "Sadece arkadaşın mıydı?" İstemsizce gözlerim devrildi, tuttuğum nefesimi dışarı verdim. "Cevap ver."

"Hayır, vermeyeceğim."

"Nil," dedi uyarıcı bir tonla. "Soruma cevap ver."

"Ne değişecek?" diye umursamazca sordum. "Yıllardır bana bu soruyu soruyorsun, cevap veriyorum ama tekrar ve tekrar sormaya devam ediyorsun. Artık bu soruya cevap vermek istemiyorum. Yoruldum."

"Çünkü yalan söylüyorsun. O kadar çok yalan söyledin, o kadar çok inkar ettin ki artık ben bile yoruldum."

"Yalan değil."

"Arden'i sadece arkadaşın olarak görmediğini hepimiz çok iyi biliyorduk, Nil. Bunu bilmeyen iki aptal vardı, o da sizdiniz. Birbirinize bir kez olsun seni seviyorum demediniz ve ne oldu, bak, adam gitti, artık yok ve istemiyor seni."

"Söyleme!" diye bağırırken oturduğum yerden hızla kalktım, tahta sandalye geriye doğru düştü. Eğer babam evde olsaydı, her zaman bulunduğu küçük salonumuzdan mutfağa doğru yine neyi devirdiğimi sorardı, neyse ki evde yoktu da ona açıklama yapmak zorunda kalmayacaktım.

"Neyi söylemeyeyim?" diye sorarken o da sandalyeden kalktı.

"Onun beni istemediğini söyleme," derken acı içerisinde kıvranıyordum, görmüyor muydu? Neden bunu sürdürüyordu?

YAZ UYKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin