Yarım saattir hazırlıklara başlamıştık ve ben patronuma boya işinden vazgeçmesi için yalvarıyordum, ama adam bir türlü kabul etmiyordu. Nuh diyor başka da bir şey demiyor. Zaten ben neden o şişmana yalvarıyorsam anlamıyorum ki?
Adam kabul decekse olsa baştan vermezdi bu işi zaten. Sonunda pes edip kabullenmek kaderimde var.
Ben bu işi başarıyla yaparım, en azından garsonluk yapmam o zengin patron tikilerine. İçeriye giren boyacılara alıcı bir gözle bakayım dedim ama bakmama gerek bile yoktu. Bunlar neden bu kadar kartlaşmışlar? En küçüğü 35 falan vardır herhalde? Şans yok ki zaten bende. Genç bekar ve yakışıklı kaslı şeyler beklerken hayallerim yine altüst oldu.
Neyse ne iş üstündeyim ve işin ciddiyetini kavramam gerek. Kendine gel diyerek içtenlikle kendimi sarsıp, havalı ve bir patron edasıyla yürüyerek karşılarına güler yüzle çıktım.
"Merhaba! Hoş geldiniz"
"merhaba hanım efendi. Hoş bulduk. Patronunuz selim bey bizi buraya gönderdi ve siz de Nehir hanım olmalısınız değil mi?" Dedi orta yaşlı sakallarına hafiften beyazlıklar düşen adam. Havalı bir edayla genzimi temizleyerek
"evet benim, buyurun size boya yapılacak yerleri göstereyim" dedim ve sevecan bir tavırla işi yapacakları yeri gösterdim.
Boyacıların gelmesinin üzerinden tam yarım saat geçmişti. Erkekler tuvaletinin kapı üzerinde ki kısmı boyamaya başlamışlardı. Ben ise elimde kahvem ve bir sandalye de bacak bacak üstüne atmış oturuyordum. Bence gayet keyifli bir işti şuan uğraştığım şey.
Şişmanın bahsettiği müşteriler de bir kaç dakika önce gelmişti. Çalışanlar resmen önlerinde pervane olmuşları. Burada oturuyor olmam benim için çok iyi olmuştu. Hiç öyle koşuşturacak takatim yoktu.
Gelen müşterileri açıkçası çok merak ediyordum. Gidip baksam mı acaba? O tarafa doğru bakındığım da orta masada büyük uzun bir sofra kurulmuş ve büyük bir ciddiyetle iş konuşuluyordu. Baş masada oturan adamın arkası bana dönükken diğerlerini az da olsa görmüştüm.
En iyisi yerim de kalmak sonra o şişmanın bana etmediği laf kalmazdı. Boyacılara baktığım da bazı yerler hiç hoşuma gitmemişti. Merakım yüzünden, kahvemi kenara bırakıp ayağa kalktım.
"Ama böyle olmaz ki boyacı bey. Burada bazı hatalar görüyorum ben" dediğim de adam bir bana birde boya yaptığı yere bakıp "Tam olarak ne hatası Nehir hanım?" diye sordu.
"Tabii hemen göstereyim ama önce siz inin lütfen. Ben bizzat sorunu çözerek size göstereceğim" dediğim de boyacı yukardan bana şaşkınca bakarak "ama Nehir hanım.." diye itirazlarını sıralayacağı an konuşmasını bölerek
"aması maması yok. Lütfen inin! Burada patron benim. " dedim keskince. Adam oflayarak indiğin de elinde ki fırçayı alarak, yavaşça tırmandım merdivenleri. Dikkatli bir şekilde fırçayı boyaya banıp duvarda gezdirmeye başladığım da ne kadar da güzel boya yaptığımın farkına vardım.
Acaba ben bundan sonraki kariyerimi, bir boyacı olarak mı geçirsem?
Fena fikir sayılmaz aslında.
İşimi daha şevkle yapmak için, hemen elimdeki fırçayı merdiven tutmacın da ki boya kovasının içine koyup cebimden telefonumu çıkardım. Kısık sesle 'Esin İris'in kötü kötü şeyler' şarkısını açıp telefonumu kovanın yanına koydum.
Tamamdır şimdi işimi daha zevkle yapabilirdim. Elimdeki fırçayla sanki duvara tokat atıyormuş gibi yapıp boyamaya başladım müziğe uyunca kendimi azıcık kaybetmiş olabilirim ama çok zevkliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBE KİLİT VURULMAZ(KARANLIĞA FISILDAMAK)
General FictionAnnesini ve Babasını küçük yaşta kaybeden iki kız kardeş, küçük yaşlarda anne ve babasızlığın ne demek olduğunu yaşayarak öğrendiler. Anneanneleri tarafından büyütülen Demet ve Nehir bir şekilde bu hayata alışmışlardır ve bu hayatta değerli olan tek...