İYİ OKUMALAR...
"Orospu çocuğu!"
Alaz, Melih'in sinirle söylediği sözü duymazlıktan geldi. Küfürle kendini ifade eden biri olmamıştı hiçbir zaman. Camdan dışarıya baktı. Hafif bir tebessüm etti. Bir de insanları iyi analiz ettiğini hatta insan sarrafı olduğunu düşünürdü. Böyle olmadığını hayatının en büyük kazığını yiyerek öğrenmiş oldu.
Araba Tuğsem'in oturduğu apartmanın önüne durana dek buna kafa yordu. İner inmez kafasını kaldırmasıyla camdan sevdiğiyle göz göze geldi. Demek sevdiği onu camda bekliyordu. Koşar adımlarla apartmana girdi. Merdivenlerden çıkarken nefes nefese kalmıştı. Zili çalmadan kapı açılmıştı. Birbirlerinin gözlerine bakıp, aynı anda sarıldılar.
Tuğsem, kollarını Alaz'ın boynuna doladığında her şeyi unutmuştu. Sadece sevdiği ve kendisi vardı. Genç adamın gözleri dolmuştu. Bir ağlamaya başlasa sabaha kadar kimse onu tutamazdı. Doktorun dudakları özlemle yüzünün her zerresini öpmeye başladığında içi daha çok coştu. Arada dudaklarına dokunan buselere karşılık verdi.
"Hoş geldin sevdiğim, hoş geldin kalbim!"
"Çok hoş buldum. Çok çok hoş buldum."
Tuğsem, Alaz'ın bir sıkıntısı olduğunu sesinin tonundan bile anlamıştı. Yüzüne bakınca her şey daha iyi anlaşılıyordu. Salona geçtiklerinde genç adama sımsıkı sarılmış ve bir süre konuşmamıştı. Konuşturup canını sıkmak yerine onu nasıl özlediğini sarılarak vücut diliyle göstermek istedi.
Sımsıcak ve özlem dolu karşılanmak genç adamın saatler önce ölen ruhunu canlandırmıştı. Bu kadının daha hangi özelliğini sevebilirdi, onu düşündü. Soru sormuyor onunla sessizliği paylaşıyordu. Halini anlamıştı. Ortalama yirmi dakikanın sonunda Tuğsem başını kaldırdı. Gözleri kapalı yakışıklı adamıyla yine heyecanlandı.
"Yatağa yat istersen, yorgun gözüküyorsun."
"Sende bana eşlik edecek misin?"
Tuğsem, gözleri kapalı verilen cevaptan sonra gülümsedi. Elini kaldırıp, ilk önce genç adamın saçlarını okşadı. Sonra tüy gibi yanaklarında gezindi. Dayanamayıp, dudaklarının üzerinde çizgi çizdi. Alaz'ın soluklarında ki değişimle daha çok yaklaştı. Dudaklarını dudaklarına bastırdı. Öpmedi bir süre öylece kaldı.
Hüseyin Alaz dayanamayıp, dudaklarını kıpırdatınca Tuğsem alt dudağını dudaklarının arasına aldı. İlk defa bu kadar cesurdu. Sevdiğinin söyleyemediği ne sıkıntısı varsa dudaklarından ona aktarsın istiyordu. Üzüntüsünü bu yolla alarak huzurlu bir uyku çeksin diye elinden geleni yapıyordu.
Öpüşme daha hızlı daha telaşlı olmuştu. Alaz Ağa oturduğu koltuğa olabildiğince yayılmıştı. Tuğsem resmen adamın üzerine yatmıştı. İkisinin de ateşleri alev almıştı. Sanki yetmiyor, daha çok ister gibi dilleri yarış haline girmişti. Tuğsem, birden kendini genç adamın dudaklarından ayırdı. Simsiyah gözlere baktı. Her daim onu içine alan Hüseyin'in sert siyah gözleriyle heyecanı katlandıkça katlandı.
"Bu öpücük evet mi demekti?"
"Aslında demek istediğim yanında olursam huzurla uyur musun?"
Alaz, doktorun onun sıkıntısını bu denli anladığını hissetmesiyle kolları gerildi. Tuğsem dudaklarını Hüseyin'in çenesine yasladı ve küçücük küçücük öpücükler kondurmaya başladı. Alaz'ın yeniden kendini bıraktığını anladığında dudaklarına kısa ama etkili bir öpücük bıraktı. Hızla ayağa kalkıp sevdiğine elini uzattı. Birlikte yatak odasına gittiler. Alaz bedeninden kükreyen açlığı bastırmaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞIMIN TACI (Tamamlandı)
General FictionBIÇAKÇI aşiretinin ağası Hüseyin Alaz'ın töre denen saçmalıklar silsilesi ile mücadelesini ve hiç ummadığı bir zamanda uğradığı saldırı sonucu tanıştığı doktor Tuğsem'le çekişmeli ilişkilerini okumaya ne dersiniz. Urfa'nın sert ağasının gri mavi g...