3. Bölüm

55.1K 2.9K 1K
                                    

İYİ OKUMALAR...

Lütfen bölüme başlamadan önce yıldıza dokununuz.

herdem6060 beni takip etmeyi unutmayınız.

Ana sayfamda instagram linkim vardır. nerimanvurgunkitaplari instagram hesabını takip ederseniz çok eğleneceğinize inanıyorum.

"Hüseyin Efendi, patronun kim olduğunu anlasın diye."

Neslihan hemşire kahkahalar atmıştı. Kaç gündür kimsenin başaramadığını bölümün en tatlı dilli doktorunun başarmasına şaşırmasına rağmen çok takdir etti. Melih, üzgün bir şekilde yanlarına geldiğinde;

"Ağam nasıl doktor hanım," diye sordu. Melih'in yüzüne baktı. Çok üzgün olduğu belli oluyordu. Ne demesi gerektiğini düşündü. Doktorlar genelde en kötüsünü söylerdi. Kıyamadı. Lafı değiştirmenin iyi olacağını düşündüğünden;

"İyi olacak. Ben inanıyorum. Sende inan! Bu arada saffet ne oldu?"

"Anlamadım!"

Melih'in anlamamış şaşkın bakışlar atan yüzünün şekline güldü. Bugün akşam için adamı aramayı düşünürken dibime gelmişler haberim yok diye düşündü.

"Arabamı soruyorum."

"Açıkçası hiç ilgilenemedim. Ben bir bakayım size bilgi veririm hocam."

"Sorun yok, iyi geceler," diyerek hastaneden ayrıldı. Eve geldiğinde saatin 22:10 olduğunu gördüğünde ofladı. Hemen bir duşa girip, yatağa geçti.

Kafasına yastığa koyduğu anda kendisine sinirle bakan kara gözleri düşündü. Tüm yatağı kaplayan heybetiyle hasta olmasına rağmen ulaşılmaz gibiydi. Pansuman yaparken ki burnuna gelen kokusunun ne olduğunu hala düşünüyordu. Çok mücadele etmesi gerekecekti. Buda acı demekti. Muayene edememişti. Ancak raporlara göre inat ederse geç kalmış olabilirlerdi. Böylesine güçlü ve yakışıklı bir adamın yatağa bağımlı kalması haksızlık olur diye düşünürken vicdanından gelen sesle utandı. '

Hiç etik değil Tuğsem, sana yakıştıramadım. Hastanı yakışıklı olarak düşünmek neyin nesi...'

Çok yakışıklı adam görmüştü ama böylesi başkaydı. Bir kere çok geniş omuzlu ve kasları yıkılan bir adamla ilk defa yakın temas halinde olmuştu. Hastanenin kimyasal kokusu bile kendine has kokusunun ahengini bastıramamıştı. Kendine doktor olduğunu hatırlattı, iç sesine sonuna kadar hak verip, umursamaz bir tavırla uykuya daldı.

Yine bir salıydı. Bu gün vaka günüydü. Ancak Tuğsem yeni hastası sayesinde kurtulmuştu. Takip ettiği bütün hastalarını Ayla ve birkaç asistan arkadaşına devir etti. Her zaman ki gibi üzerinde dar paça bir pantolon ve tunik vardı. Beyaz önlüğünün altında gözükmediğinden kıyafete çok takılmıyordu. Aslında kılık kıyafetine dikkat ederdi. Bu yıl çalışmalarına o denli dalmıştı ki her şeyden soyutlanmış gibiydi.

Hüseyin Alaz'ın odasına girdiğinde uyuduğunu gördü. Bir adamın bu kadar güzel yüzlü olması diye düşünürken kaşlarını çattı. Kapkara saçları, sakalları esmer tenine çok yakışmıştı. Tekrar onun hastası olduğunu hatırlatarak yanına gitti. Hüseyin Alaz yavaşça gözlerini açtı.

"Günaydın! Kendinizi nasıl hissediyorsunuz."

Hüseyin Alaz kafasını çevirmiş, tek kelime etmemişti. Tuğsem, 'şimdide beni yok mu sayacaksın huysuz,' diye mırıldandı. Yatağa yaklaşıp, üstündeki pikeyi kaldırdı. Baldırlarından itibaren bacaklarına dokunuyor, burası acıyor mu diye sordu. Fakat bütün soruları cevapsız kaldı. Sıkkın bir nefes aldıktan sonra doğruldu. Bu böyle olmayacaktı.

BAŞIMIN TACI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin