İyi okumalar...
Neredeyse altı ay içinde bütün çocuklarını evlendiren Hasan Bey ve Avjin Hanım hem bedenen hem ruhen çok yorulmuşlardı. Ancak en ağırını Alaz yaşıyordu. Gözünden esirgediği iki kardeşini arka arkaya başka erkeklere emanet etmek zorunda kalmıştı. Zorunda kalmıştı çünkü ona kalsa kimse ile evlensinler istemezdi. Onun kardeşleri çok değerliydi. Gerçekten sevildiklerine yürekten inanmasa da izdivaçlarının gerçekleşmemesi için elinden geleni yapardı. Ama! Ama işte özellikle Yasmin'in gözlerindeki burukluk gülücüklere dönüştüğünü gördükçe ses çıkaramamıştı.
Berfin'le Bilal'in ilişkisine alışmıştı. Kendini hazırlamıştı. Yasmin'in yaşadıklarını öğrenmek ve on beş gün içinde yangından mal kaçırır gibi kardeşinin düğünün gerçekleşmesi sarsıcı olmuştu. Hala Cemal'e tavır yapıyordu, canının parçasının bu denli acı çekmiş olmasını hazmedemiyordu.
Eğer Tuğsem onlar birbirlerini çok seviyorlar sen sevenleri ayıracak kadar vicdansız olamazsın diyerek ikna etmese, bırak evlenmelerini kardeşinin yanına yaklaştırmazdı. O denli hınçlı o denli kırgındı arkadaşına hem bu düşünceleri kolay kolay değişecek gibi değildi. Yasmin öyle mutluydu ki, sadece sessizce kendi içinde kırgınlığını sürdürebiliyordu.
Evlenmelerini geciktirmek için elindeki tek koz özel çocukları için kurduğu okulu olmuştu. Ona ihtiyacı olan özel çocukları ne yapacaksın diyerek düğünün tarihini uzatmak istemişti. Ancak gıcık olduğu enişte adayı onu da düşünmüş, Urfa da şube açılacak hatta yerini bile buldum diye bütün planları önüne sermişti. Bu planların içindeki tek güzellik Yasmin'in sık sık Diyarbakır'a gelmesi gerektiğiydi. Kimseyi ihmal etmeyecek, kademe kademe devir işlemlerini yapacaktı. Tabi her gelişinde de ailesinin yanında kalacaktı.
Bu süreçte bir nebze olsun onu rahatlatan Helin'in iyi olmasıydı. Hatta ablalarının düğünlerine bile katılmıştı. Eskiye oranla durgun olması daha az gülmesi dikkat çekse de, Alaz zamanla eskisi gibi neşe dolu bıcır bıcır olacağına inanıyordu. Helin eskiden de Alaz'ı çok başka severdi ama hastalığından sonra sanki ailesinden sadece o kalmışçasına bir tek onun yanında rahattı. Alaz'ın günü birlikte olsa on on beş günde bir kuş yuvasını ziyaretlerinin de bu düşkünlükte payı büyüktü.
Helin geri dönmek istememişti. Hem tedavisi devam ediyordu. İyi gözükse de tamamen iyileşmemişti. Yatılı bir okula gidip, liseyi de üniversiteyi de orada okumak istemesine en çok Alaz destek olmuştu. Destek olmuştu olmasına fakat ablaların gitti sen bari yanımızda kal diyememek çok zor olmuştu. Tek dayanağı Tuğsem ve bebeği kalmıştı.
Tuğsem'in mecburi hizmeti için Diyarbakır ayarlanmıştı. Karısı göreve başladığından beri Alaz işlerini olabildiğince memleketinden yürütüyordu. Birçok toplantısını uzaktan geçekleştiriyor, ailesinin yanında oluyordu. Neredeyse otuz beş haftalık olan bebeğinin doğumunu kaçırmak istemiyordu.
Doğum iznine ayrılması için karısına baskı yapmasına rağmen inatçı karısı sonuna kadar çalışmak istemişti. Ona hiçbir zaman hayır diyemiyordu. Tuğsem'in bir tatlı sözü bir içten öpücüğüyle her istediğini yaptırıyor oluşuna alışmıştı.
Karısının hayatına girişiyle yaşam şeklinin ve ailesinin ne kadar değiştiğini düşünüyordu. Bir güneş gibi doğmuş, en soğuk olduğu vakitlerini sıcaklığıyla ısıtmıştı. Hayattan ümidini kestiği ilk defa yaşamak istemediği bir dönemde onu yeniden hayata bağlamıştı. Hala ilk karşılaşmalarındaki polislerle ona zorla yemek yedirmeye çalıştığı o görüntüyü hatırladığında istemsiz gülümsüyordu.
Ona bağırmalarına aldırış etmeyip, kendi kararlarını uygulayan başka birine daha önce denk gelmemişti. Afalladığı bu tavır karşısında daha çok sinirlendiğinde kalbindeki ilk değişimin o zaman başladığını anlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞIMIN TACI (Tamamlandı)
General FictionBIÇAKÇI aşiretinin ağası Hüseyin Alaz'ın töre denen saçmalıklar silsilesi ile mücadelesini ve hiç ummadığı bir zamanda uğradığı saldırı sonucu tanıştığı doktor Tuğsem'le çekişmeli ilişkilerini okumaya ne dersiniz. Urfa'nın sert ağasının gri mavi g...