BÖLÜMÜ KONTROL EDEMEDİM. HATAM OLURSA AFFOLA İYİ OKUMALAR...
Dörtlü yenen yemekten sonra onları yalnız bırakmaya çalışan Tuğsem ve Alaz çok yediklerini bahane ederek yürüyüşe çıktılar. Masa toplanırken, Işık yine balkona çıktı. Altuğ da arkasından çıkmayı düşünmesine rağmen yalnız kalmak için beklemenin daha doğru olacağına karar verdi. Sevdiği kadın kollarını kendine dolamış, manzarayı seyrederken o da arkadan sadece ona baktı.
Konuşmaya başlamak için kelimelerini özenli seçmeliydi. Hem bir an önce annesinden de bahsetmeliydi. Cavidan Sultan yüzünden bir kere daha Işık'ın güvenini kaybedemezdi. Kapatılan kapıdan sonra ellerini yüzlerine koydu. Aşağı yukarı ovdu. Sonra gömleğinin bir iki düğmesini açtı. İnşallah yemek yerken ki neşesi devam ediyordur diye düşünerek balkona ilk adımını attı.
Işık, temiz havayı içine çekti. Altuğ'un kendisinden önce kokusu gelmişti. Yemek boyunca ilgisi çok güzeldi ve hep o güzelliği yaşamak istiyordu. Bakışlarındaki samimiyet ilk günkü gibi canlıydı. İlk gün ah o ilk gün değil mi bu kadar canını yakan? Altuğ'un bedeni yanında durdu. İkisi de bir süre konuşmadı.
"Ne garip değil mi? Ne doğru dürüst muhabbet edebildik ne de vakit geçirebildik. Buna rağmen belki de en çok seni ben üzdüm ama bil sende bana acı çektirdin."
"Ben mi? Ben ne yaptım ki sana?"
"Yok saydın, görmezden geldin?"
Altuğ'un cevabıyla Işık ellerini çözdü. Kaşlarını çatıp, genç adama döndü. Aynı şekilde ona dönen şahin bakışları görebilmek için başını kaldırdı. Şahin bakışları sert olmaktan uzak çare ister gibiydi. Ancak hemen kanmayacaktı.
"Par...pardon! Yaşadıklarımızdan sonra boynuna mı sarılacaktım?"
"Hiç fena olmazdı!"
"Ciddi ol!"
Altuğ bunun üzerine kahkaha attı. Gri büyük gözlerin sinirle parlaması içini mutlulukla doldurdu. Normalde öyle yerli yersiz espri yapan biri değildi. Işık'ın yanında kendini kasması gerekirken kendiliğinden şaka yapıyordu. Sinirli bakan gözlerin içine gülümseyerek bakmaya devam etti. Sonrasında ciddi bir surat ifadesine girmeye çalıştı.
"Tamam tamam şimdi ciddiyim."
"Hiç de değilsin?"
"Tanıştığımızdan beri o kadar uzak duruyorsun ki, aramızdaki gerginliği azaltmak için istemsiz şaka yapıyorum."
Işık, hala sinirli bakışlar atarken genç adamın gözleri dudaklarına indi. Bu özlem dolu bakışlarla kandıramayacaksın diye aklından geçirerek yeniden yönünü değiştirdi. İçinden yükselen öpme isteğini başka türlü bastıramayacaktı. Hoca hanımın tepkisi üzerine Altuğ'un dudaklarında acı bir gülümseme oluştu.
"Sana geldiğimde hayatımda kimse yoktu. Buna inanıyorsun değil mi?"
"Bilmiyorum!"
"Neyi bilmiyorsun Işık, bak daha önce de söyledim. Geçmişimle gurur duymuyorum. Ama! Ama bu durumu uzatarak ikimize de haksızlık ediyorsun."
"İnanmak kolay zor olan güvenmek!"
"O zaman her şeye baştan başlayalım, istersen bugün tanışmış olalım. Ben Altuğ ÇETİNOĞLU siz," diyerek genç kadına döndü. Işık uzatılan ele baktı. 'Korkaklık ederek, yaşayacağın güzel bir aşkı belki de ömürlük sevdanı kaçırıyorsun. Hadi o eli tutmak için neyi bekliyorsun?'
İç sesi koş derken o gerçekten neyi bekliyordu. Altuğ, umutsuzlukla eli aşağı doğru indirdi. Adam tekrar önüne döndüğünde yüzündeki şakacı ifadenin yerini hayal kırıklığı almıştı. Buna dayanamıyordu. Nasıl yaklaşırsa yaklaşsın Işık tepkisiz kalıyordu. İstemiyorum bile dese mutlu olacaktı. Ancak hanımefendi beni o kadar bile önemsemiyor diye içine dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞIMIN TACI (Tamamlandı)
Ficción GeneralBIÇAKÇI aşiretinin ağası Hüseyin Alaz'ın töre denen saçmalıklar silsilesi ile mücadelesini ve hiç ummadığı bir zamanda uğradığı saldırı sonucu tanıştığı doktor Tuğsem'le çekişmeli ilişkilerini okumaya ne dersiniz. Urfa'nın sert ağasının gri mavi g...