Birinci Fasıl: "Küçük Bir Tomurcuk..."
29 HAZİRAN 2020
Gözlerimi çoktan açmıştım. Ne alarmla uyanmıştım ne de annemin sesiyle uyanmıştım. Arsız bir kardeşin de üstüme atlaması olmamıştı. Sıradan insanların aksine kendi başıma saat dokuzu geçerken gözlerimi açmıştım. Yatakta yarım saattir tavana dikmiştim gözlerimi. Tavanın eşsiz sıkıcılığını izlerken de zihnimde cirit atan şey koca bir hiçti.
Hiç olmaya meyilli hayatımdı zihnimi kurcalayan. Sınavdan sonra beni bekleyen şeyler üzerime karabasan gibi çökmüştü bu sabah. Bundan iki gün önce yemek yemek ve zaruri ihtiyaçlar dışında asla dersten başımı kaldıramazdım. Şimdiyse koskoca günler vardı önümde. Geçmek bilmeyen saatler beni boğuyordu...
Eskiden hiçbir şey yetmezdi bana. Bu yüzden artık tamamıyla bana ait bu günler, beni sonu görünmeyen bir uçurumdan itmiş gibi hissettiriyordu. Korkmuyor değildim açıkçası. Düşününce bile garibime gidiyordu bana ait bir zaman diliminin var olması.
Tavanımı eskitmeyi kesip sırt ağrılarımla doğruldum yataktan. Aslında yatağım rahattı; fakat sırt ağrılarım yatağın rahatsızlığından değil, anneme göre boyumun uzamasından dolayıydı. On sekiz yaşında olan bedenim hala ergenliğe dair şeyler taşıyordu demek ki. Aslında duyusal olarak ergenliğin tam zirvesinde olduğumu da kabul etmeliydim.
Mükemmel bir beceriyle dağıttığım odamdan kapıya kadar, yere yayılmış kitaplarıma ve kıyafetlerime basıp düşmemek için parmak uçlarımla yürüdüm adeta. Hava alabildiğine sıcaktı ve haziran ayının son demlerindeydik. Pencerem sonuna kadar açıktı; fakat tek bir esinti bile yoktu. Gece uyurken fazlasıyla terlemiştim ve en az on kere uykum bölünmüştü. Yani uykusuz bile sayılırdım.
Kendime gelmek için odamdaki bornozu ve havluyu alıp banyonun yolunu tuttum. Saçlarımdan dolayı beş dakikalık duşum yarım saate kadar uzadıktan sonra havluya sarılı bir şekilde odama girdim. Mutfaktan gelen radyonun sesini duyabiliyordum. Annem mutfağa girdiği zaman radyosunu açmadan asla hiçbir iş yapmazdı. Mutlaka o kanal açılacak ve çıkan anlamsız şarkılar dinlenecekti. Ne gibi bir zevk aldığını bilemesem de renkler ve zevkler tartışılmaz gerçeğine saygı duyan biriydim.
Pencerenin panjurunu tamamen kapatıp üzerime erkek reyonundan aldığım ve NASA baskısı olan geniş, beyaz tişörtü giydim. Altıma ise siyah bir kot şort giydim. Sırtıma, sahip olduğum tek siyah sırt çantamı aldım ve dağınık odamı annemin görmesinden korkarak kilitledim.
Kilidi çantamın kenarındaki cebe atıp mutfağa doğru gittim. Çantamı önce vestiyere bıraktım ve telefonumu mutfakta şarja taktım. Annemin normalin üstündeki neşesine anlam yüklemeye çalışıyordum ama boşa çıkıyordu hep. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim.
"Günaydın..." diyerek mor sandalyeyi çektim ve masaya oturdum. Annemin aksine benim bir cenazem vardı da kimsenin haberi yok gibi bir ruh halim vardı. Duygularımı doruklarda ve olabildiğince uç noktalarda yaşayan bir yapım vardı.
Ortaya karışık bir salata, birer tabak haşlanmış yumurta, siyah zeytin, peynir çeşitleri ve pide ekmek! Sofra harika duruyordu ama bu sofra beni korkutmuyor değildi. Annem bunu kaç saatte hazırlamıştır şimdi? Üstelik ben saat dokuzda uyanmıştım utanmadan. Normalde saat sekiz sularında kahvaltı yapan bir aileydik. Aile dememe bakmayın annem ve benden oluşan bir aileyi ağırlıyordu bu yüz otuz metrekarelik ev. Geriye kalan akrabalarımız Ankara'daydı.
Annem anlamsız neşesiyle birlikte "Başla sen, başla!" diyerek çay koydu önüme. Bir kaşık şeker atıp karıştırırken annem de çok geçmeden sandalyesine oturdu. Gözlerimi annemden çekmeden derin bir nefes aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı ama Çılgın (TAMAMLANDI)
Teen FictionTatlı ama Çılgın | Kahverengi Ajanda Serisi ● 1 ○○○ Bu bir grup çılgın gencin tatlı hikâyesidir! Bir yanda dört çocukluk arkadaşı bir yanda beş lise arkadaşı... Bu iki arkadaş grubu iki ayrı dünyaların insanı olabilir, bazıları çok çılgın olabilir...