Dayım karşıladı beni evde. Ela ve Buğra da vardı üstelik. Kapı açıldığında ilk gördüğüm Ela olmuştu. Kucağıma zıplayıp boynuma sıkı sıkı sarıldığında iki buçuk yılda ne kadar büyüdüğünü görmek şaşırtıcıydı. Eskisine göre biraz daha uzamış ve ağırlaşmıştı ama yine de taşıyabiliyordum. Onu etrafımda bir tur döndürdükten sonra neşeli çığlıkları evin her köşesine sindi.
"Doğal abla dur! Çok hızlısın!" diye çığlık atınca durup yere indirdim ve belime kadar uzamış olan boyuna daha da şaşırarak baktım. Uzayan saçlarını okşayıp karıştırdım.
"Kız bu ne güzellik? Bu nasıl bir prensese dönüşmektir? Allah'ım abin ne kadar çirkinse sen de o kadar güzel olmuşsun!" diye bağırıp ellerimizi çakınca Ela kıkır kıkır gülüyordu. Buğra ben gittikten sonra dahası mümkünmüş gibi biraz daha uzayan boyuyla ve kalın sesiyle böldü her şeyi.
"Ayıp diye bir şey var. O yaban ellerde terbiyeni yitirmişsin anlaşılan Doği..." diye mırıldanınca kafamı kaldırıp Buğra'ya baktım. Artık arkadaşlarım o kadar irileşmişti ki küçücük kaldığımı hissediyordum. Sakalları saçları birbirine girmişti resmen.
"Gel buraya danacık."
Tam kollarımız birbirine dolanacakken söylediğim sözle Buğra bedenimi hırçın bir şekilde kendine çekip sarılmıştı bana. Bedenimi iri kollarının arasında hırpalamaktan çekinmiyordu beyefendi.
"Ağzı bozuk, dana ne demek lan? Berkay bu bizim Doği değil. Git değiştir bunu. Faturası nerede?" diyerek beni ittirince bozulmuş bir yüz ifadesiyle omzuna vurdum.
Değişmemiştim, güçlenmiştim. Hislerim aynıydı. Nefretim yerli yerinde duruyordu. Belki içimdeki kız çocuğu ölmüştü ama kadın olabilmiştim. Büyüyüp kadın olmuştum, hem de çok güçlü bir kadın.
"Azra ablaya sormak lazım valla Buğra. Ben nereden bileyim faturası nerede? Hem ben bu Doği'yi sevdim. Bir vurdu mu oturtuyor valla!"
Berkay abarta abarta omuzlarımı sıkarken ben küçük adımlarla dayıma ilerliyordum. O değişmemişti pek. Hala aynıydı.
"Ben yokken evime çökmüşsün dayı? Hayırdır?" dedim gözümü kırpıp başımı sallayarak. Dayım umursamadan kollarını belime doladığında derin bir nefes alıp başımı omzuna yasladım ve sıkıca sarıldım.
"Senin hatıralarına sahip çıktım kızım. Ne istiyorsun benden? Hem tayinimi de aldırdım. Artık buradayım. İş yerime uzak ama olsun, yeğenimin emaneti," diyerek benden ayrıldı ve omuzlarımdan tutup gözlerime baktı. Ne güzel konuşuyordu benimle, ne güzel bakıyordu dayım. Yalnız değildim. Ne kadar uzağa kaçsam da bir yerlerde, arkamda veya göremediğim bir tarafımda onlar vardı. Bunu bilmek rahatlatıyordu. Kalp kırıklığım geçmiyordu ama yine de yaşatıyordu bir şekilde.
"Sağ ol dayı. Geçelim mi içeriye. Daha konuşacak çok konu var," dediğimde dayım gülerek salona aldı hepimizi. Ela'nın ellerinden çaylarımızı içerek Londra'daki serüvenimden ve tedavi sürecimden bahsettim onlara. Benim soru sormama pek izin vermiyorlardı. Varsa yoksa oradaki hayatımla ilgili konuşuyorduk. Zaten yurt dışı en çok Ela'nın ilgisini çekmişti.
"Doğal abla orada da Türkçe öğretiyorlar mı peki?" diye bir soruyla burun buruna gelince dişlerimin arasından garip bir halde nefesimi verip buna nasıl cevap vereceğimi düşündüm.
"Aslında hayır, yani Türkçe dersleri vermiyorlar oradaki çocuklara."
İki buçuk yılım Londra'da geçmiş olsa da okullar hakkında pek bir fikrim yoktu. Ela bu cevabımdan tatmin olmamış gibi yeni bir soruya yönelecekti ki Buğra girdi araya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı ama Çılgın (TAMAMLANDI)
Ficção AdolescenteTatlı ama Çılgın | Kahverengi Ajanda Serisi ● 1 ○○○ Bu bir grup çılgın gencin tatlı hikâyesidir! Bir yanda dört çocukluk arkadaşı bir yanda beş lise arkadaşı... Bu iki arkadaş grubu iki ayrı dünyaların insanı olabilir, bazıları çok çılgın olabilir...