"Çıktı çıktı!" dedim heyecanla bizim arabayı gösterirken. Yerimde çocuklar gibi zıpladığım sırada Barış elimi kolumu zapt ederek beni yanına çekti.
"Tamam güzelim, ilan etmene gerek yok. Gidip arabayı alacağım. Beni burada bekleyin," dediğinde başımı salladım. Berkay ve ben çıkışa yürürken tepemizden geçen helikopterin estirdiği rüzgârla saçlarım birbirine karıştı. Çağatay Turan Sezer ve Gece Kara ait oldukları yere dönerken biz de ait olduğumuz yere doğru ufak ufak adımlıyorduk.
"Ne yaşadık kızım biz? Resmen silahlı çatışmanın ortasında kaldık. Manyak ha bunlar, çok takılma sen bu ortağınla." Berkay ellerini arkasında bağlayarak birkaç adım önden giderken Buğra da ona yarenlik ediyordu. Samyeli'ni hepimiz birlikte güvenle İspanya'ya giden yolda uğurlamadıktan sonra operasyonumuz henüz bitmiş sayılmazdı dostlarım. Yarın da uzun bir yolculuk onları bekliyordu.
"Bana diyene bak. Adamla oturup çerez yedin operasyonun ortasında!" diye çıkışınca Nazlı bir kolunu boynuma atarak bana sarıldı.
"Doğicik haklı Beko, saçmalama istersen. Adamlar zaten asker. Eminim bu yaptığımız onlar için mobil savaş oyunu falandı..." diye küçümserken yüzünde bir ifade bile pot kırmamıştı. Nazlı'ya bakmaya bir son verip Berkay'a çevirdim başımı. Bozuntuya vermeden somurtmaya devam ediyordu.
"Kesilmiş taze süt gibisiniz lan artık..." Nazlı ve ben buna gülerken Buğra her zamanki gibi mevzuyu ustalıkla dağıttı.
"Eee sen de geliyor musun bizimle?" Bir kolunu Berkay'ın omzuna atınca Berkay omuz silkmişti sadece.
"Yok ya, daha değil. Stajın bitmesine kaldı on gün. Hem hastam çok ilginç bir hasta. Çok nadir bir sendroma sahip. Onu öyle bırakamam. Resmen kocaman herif oldum lan ben," dediğinde yüzümdeki neşeli gülüş bir anda soluverdi. Durgun bakışlarla limandan çıktığımızda Barış'a konum attık ve kaldırım taşlarına oturduk bahtsız bedevi misali.
"Kocaman olduk değil mi?" dedim dudaklarımı büzerek. Sesli bir şekilde iç çektiğimde Berkay sağ tarafımdan Nazlı da sol tarafımdan kollarını attılar. Ben de biraz zorlayıp kollarımı onlara sardım. Buğra da ta öteki taraftan Berkay'a kolunu atınca ellerimiz birleşti. Arkadaşlarımın gözlerinin içine baktım sulu sulu.
Zaman denen şey o kadar hızlıydı ki biz nasıl büyümüştük de ayrı ayrı hayatlarımız olmuştu anlayamadım. Daha dün bisiklet sürüyorduk arka bahçede. Şimdi birkaç beden büyüyüp topla tüfekle kız kaçırıyorduk. Düşününce gülme krizine giriyordum. Yol boyu da sadece gülmüştüm. Şimdiyse gözümden yaş akıyordu ama gülmekten. Hepimiz... Bu dört tatlı ama çılgın arkadaş bir kaldırım taşına oturmuş ölümüne gülüyordu ve bunu bölense Barış'ın aniden önümüzde fren yapmasıydı.
"Atlayın hadi ayyaşlar!" diye bağırdı pencereden.
Ön koltuğa yerleştiğimde Nazlı da bu defa benimle ön koltuğa oturmuştu. Alpaylar arkadaydı Buğra ve Berkay ise bagaja yerleşmişlerdi. Hep birlikte bizim eve gidiyorduk şimdi.
Yol boyu saçma sapan bir sürü plan yapmıştık. Alpaylar sadece bizi dinlemişti. Samyeli ve adını bile bilmediğim kadın ise eve varana kadar uyumuşlardı. Eve gelince istemeye istemeye onları uyandırıp eve çıkmıştık.
Payam da oturduğumuz evimiz çatı katında dublex bir evdi. Barış bilerek böyle bir ev almıştı. Hep birlikte eve girince bizi uykulu halde kapıyı açan kardeşim karşıladı. Karşısında bir anda böyle bir kalabalık görünce gözleri irileşmişti ama Berkayları görünce o ürkekliği kaybolmuştu hemencecik.
"Kızları içeriye götüreyim ben," dedi Nazlı, hamile olanın koluna girerken. Alpay kız kardeşini de peşinden götürdüğünde geri kalanımız balkona atmıştık kendimizi. Balkondaki masanın etrafına ceset gibi yığılınca Metin beni bile umursamadan direkt Barış'ın kucağın kurulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı ama Çılgın (TAMAMLANDI)
Novela JuvenilTatlı ama Çılgın | Kahverengi Ajanda Serisi ● 1 ○○○ Bu bir grup çılgın gencin tatlı hikâyesidir! Bir yanda dört çocukluk arkadaşı bir yanda beş lise arkadaşı... Bu iki arkadaş grubu iki ayrı dünyaların insanı olabilir, bazıları çok çılgın olabilir...