Samyeli'nden iki gün önce inmiştik. Metin ve Nehir benim evimde kalıyordu iki gündür. Çocuklarla birlikte neşeli, güzel, hiçbir şey olamamışçasına vakit geçirmek yoruyordu ama. Onlar bana her baktığında hiçbir şey yokmuş gibi davranmak canımı sıkıyordu. Dayımlar da benimleydi.
Çiğdem yayladan inerken de fenalaşınca bir gece Ali'nin çalıştığı hastanede sabahlamıştı. Daha doğrusu çocuklar için biz eve gelmiştik ve hastanede Çağrı ile Sinan kalmıştı. Israrla ben gitmek istesem de dayım hangimize koşturacağını şaşırmış, beni eve tıkmıştı.
İki gündür kafamı dışarı bile çıkarmıyordum. Berkay ve Buğra'dan da ses seda yoktu. Herkes köşesine çekilmişti ya da çocuklara oynamamız gereken rolü çoktan benimsemişlerdi. Ama ben onlar gibi değildim. Olamazdım da. Annemin severek evlendiği Hakan abi ile neden ayrılmak istediğini çözememiştik. Ne Ceren ne de ben... Her şey karman çormandı hayatımızda.
Çağrı dayımla birlikte içeride bilgisayar oyununa gömülmüştü. Çiğdem ise en dip odada, annemlerin eski yatak odasına kapatmıştı kendini. Arada bir yanına uğrasam da beni çocukların yanına gönderip uyumaya devam ediyordu. Muhtemelen midesi yüzünden birkaç gün daha uyumak isteyecekti.
Mide hassasiyeti sülalemizde maalesef anneannemin anneannesinden sonra bir tek Çiğdem'de çıkmıştı. O da bu cefayı çekmek zorundaydı...
"Yemekler bitti mi bakalım?" diye bağırdım evin içinde. Çocuklar hep bir ağızdan, "Evett!" diye haykırınca Nehir'e de Metin'e de öpücükler yağdırıp dolap rafında sakladığım çikolatalardan üç tane aldım. Birini Metin'e diğerini Nehir'e verince Metin elimdeki üçüncüye baktı saf saf. O koca gözlerine her baktığımda bu çocuğu hırpalaya hırpalaya sevesim geliyordu. Bazen hâlâ inanamıyordum kardeşimin kanlı canlı karşımda oluşuna. En büyük şükür sebebimdi bu çocuk.
"O kime abla?" dedi Metin. Bir yandan da çikolatasını açarken ona oyunbaz bir gülüşle göz kırptım. "Acaba kimin? Kapıda bekliyor sahibi," dediğimde Nehir'in gözleri ışıldamıştı birden.
"Ela apla!" diye kapıya paytak adımlarla bir koşuşu vardı arkasından gülerek seyrettim ikisini de.
Ela'yla ben yokken de çok iyi anlaşıyorlardı. Ela onlara hem ablalık yapıyor hem arkadaşlık ediyor hem de birlikte büyüyorlardı. Berkay, Buğra, Nazlı ve ben gibi...
Metin kapıyı açıp Ela'yı görünce Nehir'le çığlık çığlığa bağırmaya ve arka odaya koşmaya başladılar. Arka odaya gittiklerinde ben de biraz rahatlamıştım. Dinlenebilecek bir zaman aralığı bulduğumda onu da bulaşık yıkayarak gidermeyi planlıyordum ki çok geçmeden kapımız tekrar çaldı. Elime giydiğim bulaşık eldivenlerini çıkarmadan direkt kapıya gittim ve delikten bakarak kimin geldiğini öğrenmek istedim ama kimsecikler yoktu.
"Allah Allah..." diye mırıldanıp kapıyı temkinli bir şekilde açtığımda birdenbire karşımda Buğra ve Berkay'ın belirmesi korkudan çığlık atmama sebep olmuştu. Benim çığlık atmamdan korkanlar da çığlık atarken arka odaların kapısı bir bir açıldı ve herkes bir anda antreye döküldü.
Kalbime inmişti resmen. Buğralara bakıp ancak sakinleştiğimde bir elimi kalbime götürüp ters ters yüzlerinde gezdirdim bakışlarımı.
"Aptal mısınız siz ya? Ödüm koptu! Girin çabuk içeriye, konu komşu da doluşmasın," derken aynı zamanda Buğra'yı ve Berkay'ı kolundan çekip içeri attım. Onun arkasından Sadem ve Sinan da belirince sabır dilenerek onları da içeri aldım ama arkası kesilmedi. Barış ve Ceren de sevimli, daha çok yavru bir köpek gibi gülümseyince sesli bir şekilde oflayıp kapıyı ardına kadar açtım. "Psikopat mısınız siz? İçeriye çabuk. Bütün apartman sesimizi duydu, rezil olduk ya!" En son Ali de mahcup bakışlarla içeriye girince evimdeki ufak orduya onaylamaz bakışlar attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı ama Çılgın (TAMAMLANDI)
Ficção AdolescenteTatlı ama Çılgın | Kahverengi Ajanda Serisi ● 1 ○○○ Bu bir grup çılgın gencin tatlı hikâyesidir! Bir yanda dört çocukluk arkadaşı bir yanda beş lise arkadaşı... Bu iki arkadaş grubu iki ayrı dünyaların insanı olabilir, bazıları çok çılgın olabilir...