"Git-gitmeyi mi düşündün gerçekten?" Kısa ama bana saatler gibi gelen bir sessizliğin ardından işaret parmağını yüzüme yüzüme sallayarak kısık bir sesle tekrar etti: "Öylece arkana bakmadan, bize haber vermeden tekrar Londra'ya dönmeyi mi düşündün Doğal? Tamam, bana haber verme! Bana artık hiçbir şeyden bahsetme ama sen bunu Berkay'a ya da seni kız kardeşi yerine koyan Ceren'e nasıl yapmayı düşündün?"
Hayal kırıklığı denen tiksinç duygu sesinin her zerresine yayılmış durumdaydı dostlarım. Acı bir biçimde. Ama işin kötü yanı ne biliyor musunuz? Onun acısına ben dayanamıyordum. Nefret ediyordum, öfkeliydim, kinimden ölebilirdim ama yine de Barış'ın sesindeki ufacık bir hayal kırıklığı bile kalbime darbe üstüne darbe indiriyordu. Ne yapacağım ben böyle söyler misiniz?
Barış'ın her ağzından çıkan kelime kalbime batarken tek yapabildiğim beklemekti. Beni yanlış anlaması kaçınılmazdı zaten ama bu şekilde konuşmasını beklemiyordum. Kırılmış gibiydi. Gözlerine bakamıyordum artık. Orada bilmeden paramparça ettiğim kahvelikleri görmek istemiyordum. İğrenç bir hissin peşi sıra zorla yutkunup araya girmek istedim.
"İzin verecek miydiniz? Sö-söyle bana. Londra'ya tekrar gitmeme izin verecek miydiniz eğer size söyleseydim?"
Barış sorumla birlikte sessiz kalınca üste çıkmak için bu fırsatı elbette kullandım dostlarım. Yoksa başka türlü kendimi affedemezdim.
"Bak işte! Cevap bile veremiyorsun bana! İzin vermeyecektiniz ki! Zaten ben kırılmam, bükülmem, yorulmam, dinlenmeye hiçbir zaman ihtiyaç duymam ya! Bana nefes alacak bir alanı bile zor görüyorsunuz siz! Size neden söylemem gerekiyor ki?" dedim yüzümü kırıştırırken.
Sustuğumda söylediklerimin arasında bir tek Barış değil ben de boğulmaya başlamıştım. Beynimi, düşüncelerimi, zihnimdeki o binlerce duyguyu kontrol edememeye başlamıştım. Ağzımdan çıkanlar beni gözyaşı denizine iterken bu kez dişimi sıkıp gözlerime mukayyet oldum. Sadece bir an için toparlanabilmek adına gözlerimi kapattığımda her yer ama her yer gözyaşına boğuldu, alev alev yandım.
Bu tufana engel olamıyordum artık. Sırf bu yüzden bile gidebilirdim. Ağlamamak için bile çekip gitmek istiyordum çocukluğumu yaşadığım herkesten.
"Vay be... Gerçekten vay be sana Doğal. Bize dediklerine bir bak... Hepimiz senin için didinirken senin bize biçtiğin değere bak! Ne halin varsa gör bu saatten sonra!"
"Yavaşlayın gençler..." diye araya giren Alpay'ı umursamadan apar topar odadan çıkmıştı Barış. Gözlerimi o andan itibaren açamamıştım. Çenem tir tir titremeye başladığında kalbime saplanan o her ne ise biraz daha derine inmeye başlamıştı ve engelleyemiyordum hiçbir şeyi.
Titreyen ellerimi yüzüme kapattığımda hıçkırıklarımın sesi odayı tamamen kaplamıştı. Sonra bir çift kol sarmalamıştı beni ama bu kollar beni sakinleştiremeyecek kadar soğuk ve hissizdi. Çıldırmamak için zor tuttum kendimi.
"Şşttt, tamam, sakin ol önce. İkiniz de çok gerginsiniz şu an. Eminim o da böyle söylemek istemedi Doğal. Bilirsin öfkeliyken kimse ağzından çıkanı umursamaz sadece karşısındakinin canını yakmayı umursar. Lütfen Doğal, ağlama."
Başımı kaldırıp Samyeli'nden ayrıldığımda yaşlarla yıkanan yüzüme bakıyordu hüzünle. O da biliyordu işte. Barış'ın ettiği lafın ağırlığını o da biliyordu ve susuyordu karşımda.
Onu bu hale getiren de bendim avuntuyu onda arayan da bendim. Kafam o kadar karışıktı ki ne hissettiğimi bile bilmiyordum. Beynimdeki ve kalbimdeki tek duygu panikti. Kocaman, üstesinden gelemediğim bir panikti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı ama Çılgın (TAMAMLANDI)
Ficção AdolescenteTatlı ama Çılgın | Kahverengi Ajanda Serisi ● 1 ○○○ Bu bir grup çılgın gencin tatlı hikâyesidir! Bir yanda dört çocukluk arkadaşı bir yanda beş lise arkadaşı... Bu iki arkadaş grubu iki ayrı dünyaların insanı olabilir, bazıları çok çılgın olabilir...