11. BÖLÜM

925 78 60
                                    

İçimde bir nokta var dostlarım. Aslında bu nokta herkeste var da, işte ne zaman yanacağı belli olmuyor. Benimki dün gece yanmıştı sanki. Böyle ufak bir kıvılcım geldi kondu o noktaya. Yüreğimin tam da ortasına. Gıkım çıkmadı. Sonra birdenbire büyüdü ve alevler meydana geldi. Yine gıkım çıkmadı. Ses bile edemedim. Her şey tek bir anda oldu. Bu mümkün olabilir miydi acaba?

Dün geceden beri yatağımda dönüp durmuştum. Ertesi gün zaten izinli olduğum için tüm gün eve tıkılıp telefonumu nedense kapatma ihtiyacı duymuştum. Ne diyeceğimi bilmiyordum ararsa. Heyecandan yerimde duramıyordum ki. Beynim alarm vermişti. Ordusunu toplayan bir komutan edasıyla vücudumdaki bütün hücrelere iliklerime kadar emir yağdırmıştı heyecanımdan bir gram azalmasın diye. Bu sırada telefonum kapalı diye Nazlı eve uğramıştı.

Onunla evi derinlemesine temizlemiştik. Enerjimi nasıl atacağımı şaşırmıştım. Annemle Hakan Bey balayı için Ege turuna çıkmışlardı. Herhalde annemi bir ay falan görmem diye tahmin ediyordum ama bu tahminlerim tamamen boşa çıkacaktı.

Temizlik terapi gibi bir şeydi dostlarım. O bütün gün yaptığım temizlik kafamı da temizlememe sebep oldu. Sonra Nazlı gitti, ben telefonumu açıp internetten gastronomi hakkında yığınla bilgi topladım. Bir deftere yazıp okudukça nedense daha çok istemeye başladım. Hatta şefle de konuştum, o bile git dedi. Düşünmeden git dedi. Ben de düşünmeden gitmeye karar verdim. Yazacağım üniversiteleri sırayla yine bir kâğıda sıralamıştım.

Tüm günüm böyle saçma işlerle geçerken Barış'tan ne bir mesaj vardı ne de başka bir şey. Ertesi gün iş başıydı. İşe gitmek için sabahın erken saatlerinde hazırlandım hemen. Aynaya bile bakmadan evden çıktım. Nazlı ve diğerleriyle birlikte otobüse bindik. Ben durgundum ama. Fırtına öncesi sessizliğe gömülmüş gibi anlamsız bir durgunluk vardı. İçim sıkışıyordu bugün. Sevimsiz birkaç his ruhumu esir almıştı ve kime anlatsam geçmeyecek gibiydi.

İşe gittik ve oldukça telaşlı bir gün geçirdim. Bugün kaçacak deliğim olmadığı için özellikle şefi kızdırmamak için üstün bir çaba sarf ettim. Tüm gün yoğun bir çalışma vardı. Mutfakta gıkım çıkmadan şef ne derse harfiyen uydum, asla asilik yapmadım hatta beklenenden daha sakindim. Şef bile şaşırdı ama içimden atamadım bu dinginliği. Durulmuş bir nehir gibiydim. İçim çekiliyordu.

Sadece durdum. Bu durgunluk ters şeyleri de beraberinde getirdi ama bir süre sonra. Elimi kestim salatalık doğrarken. Şef elimi kesince o telaş içinde bana öyle bir bağırdı ki korkumdan elimin acısını unuttum. Ama adam da haklıydı çünkü o anın telaşıyla bütün sebzeler kan içinde kalmıştı. Barış'ın yanına kaçasım geldi ama yapamayınca da çocuk gibi bir yere saklanıp ağlamak istemiştim. Sonra Sinem beni arka tarafa götürüp parmağıma baktı. İyice sardıktan sonra eve erken gitmemi istedi.

Bütün negatif enerjiyi üstüme çekip eşyalarımı topladım ve çantamı sırtıma alıp bizimkilere veda ettim. Alışveriş merkezinden çıktıktan sonra kendimi sıcak havaya bıraktım. Nefes almakta bile zorlanıyordum bu sıcakta.

Durağa gittim sakin adımlarla. Yüreğimdeki sıkışma beni iyice bunaltmıştı dostlarım. Oturup kös kös otobüs beklerken bir gözüm hâlâ telefondaydı. Niye aramıyordu? O gün o kadar güzel şeyler söylemişti ki şimdi de aramıyordu. Acaba pişman mıydı? Barış'ın kafasında neler döndüğünü deli gibi merak ediyordum. Ya beni kandırdıysa veya dalga geçtiyse diye düşünüyordum bir süre sonra. Sonuçta ben küçüktüm. On sekizimde bir ergendim herkese göre. Azımsanmayacak kadar küçüktü yaşım. Barış yirmi dört yaşındaydı. Azımsayamayacağım kadar büyüktü. Kim bilir üniversiteden ne zaman mezun olmuştu? Ben daha üniversiteye bile yeni başlayacaktım. Ama yine de ona bakınca o yaş farkı batmıyordu ki bana. Ona batıyorsa demek ki...

Tatlı ama Çılgın (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin