11. BÖLÜM

518 45 0
                                    

"Bıçak yarası veya kurşun yarası yeni ve hatta daha geniş açılan yaralarla iyileşmiyorsa neyle iyileşiyor sizce hanımefendi?"

Birdenbire toparlanıp oturduğum yerden ayaklandığımda karşımdaki adam eliyle sakin olmamı istercesine yeri gösterip geriledi. Bu hareketi bir gram da olsa güven verince kuruyan dudaklarımı yalayıp susuzluktan kurak çöllerle yarışacak kıvama gelen boğazımı temizledim. Nereden çıkmıştı bu takım elbiseli adam ve Barış'tan ne ara bu kadar uzaklaşmıştım ben?

"Siz kimsiniz?" dedim mesafeli bir sesle.

Bana karşı bir adım atarsa onu yere sereceğim mesajını vermek adına ellerimi bir an olsun indirmeden tetikte bekliyordum. Ayaklarım çok yorulmuştu ama gücümün son kırıntısına kadar kullanmaya hazırdım.

"Ben mi? Ben şu ilerideki evdeki kızın korumasıyım. Adım Alpay. Siz peki? Burada kaybolmuş gibisiniz," dedi etrafımızı perdeleyen sık ağaçlara bakarak. Aslında kaybolmamıştım ama nerede olduğumu bilmediğim kesindi.

"Kaybolmadım. Sadece kardeşlerim kayboldu onları arıyordum. Altı yaşlarında bir erkek çocuk ve iki yaşlarında bir kız çocuğu gördünüz mü hiç?"

Bir ihtimal eğer yakınlardaysa bu adam belki de kardeşlerimi görmüştür diye umdum sadece. Adam ellerini arkadan bağlayıp rastgele adımlarken onunla arama belli bir mesafe koydum.

"Şu mavi gözlü çocukla çok benziyorsunuz zaten. Ablası sizsiniz anlaşılan. Bu çocuk değil mi?" diyerek telefonundan bir fotoğraf gösterdiğinde adamla arama mesafe koyan ben değilmişim gibi bir anda telefona yaklaşıp fotoğrafa baktım.

Nehir'e sarılmış bir sandalyede oturuyordu. Gözlerimi kısıp fotoğrafı biraz daha dikkatli inceledim ama neresi olduğunu anlayamadım. Başımı hemen kaldırıp adamın koyu kahve gözlerine baktım.

"Kardeşlerim nerede? Çabuk beni onlara götür, neredeler?" dediğimde adam kolundan tutup onu sertçe sarsmama şaşırmış gibiydi. Öylece koluna bakarken hareleri yavaşça beni buldu ve kendi kolunu hiç de nazik olmayacak bir şekilde çekti.

"Kardeşleriniz güvende hanımefendi. Beni takip edin lütfen," diyerek eliyle yolu gösterince ters ters ona bakıp peşine takıldım ama o esnada soluk soluğa kalan bir ses kaybolduğum ormanda geldi beni buldu.

"Doğal nereye gidiyorsun!? Dursana!" Yüzümü ekşitip arkama baktığımda Barış nihayet beni bulduğuna sevinmiş gibi durup bana baktı. Alpay denen adam ve ben aynı anda durup Barış'a baktığımızda Barış hala dik dik bana bakıyordu.

"Sen dön, ben buldum kardeşlerimi. Onları alıp gelirim bir saate kadar," diyerek Alpay'a döndüm. Çenemle yolu işaret ettiğimde hiçbir tepkide bulunmadan yürümeye başladı. Barış'a daha fazla bir şey söylemeden ben de arkama dönmüştüm ki elimden tutup beni çekmesiyle bıkkınca nefesimi verdim.

"Saçmalamanın da bir sınırı olduğunu biliyorsundur umarım. Bu adam kim ve şu anda nereye gidiyorsunuz? Çocukları bulduysan nerede?" dedi oldukça sinirli bir sesle ama onun siniri umurumda değildi pek. Elini bırakmak istememe rağmen inatla parmaklarını parmaklarıma kenetlemiş Alpay'a hiç de dostça olmayan bakışlarla bakıyordu. Karşımdaki bu adama elbet güvenim yoktu ama kardeşimin fotoğrafının onda olması umutlarımı filizlendiriyordu.

"Ufaklıkları ormanda bizim evin yakınında ağlarken buldum beyefendi. Siz de gelin, birlikte çocukları size teslim edeyim. Ev biraz ileride."

"Bu adamın sözüne güvendim deme bana," diyerek bana bakan Barış'ın elini bir kere daha bırakmak isteyince elimi biraz daha sıktı. "Rüyanda anca..." diye mırıldandı sadece benim duyabileceğim bir sesle. Ona en kötü bakışlarımı atarken adam telefonu çıkarıp Metin'in ve Nehir'in fotoğrafını bir kere de Barış'a gösterdi.

Tatlı ama Çılgın (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin