3. BÖLÜM

674 57 11
                                    

"Öyle işte... İki buçuk yıldır burada yaşıyorum. Fazlasıyla alıştım ve buraları çok seviyorum."

Scott utangaç bir adamdı. Onun utangaç olması beni konuşmaya daha fazla itiyordu ve bu hali gerçekten çok tatlıydı. Ona kendimden bahsettiğimde biraz daha rahatlamışa benziyordu. Onu rahatlatmış olmak hem beni de rahatlatıyor hem de başka birine buraya geliş öykümü anlatmak beni kısa bir anlığına huzura kavuşturuyordu. Dünden bu yana huzur denen şey bana zehredilmişti.

"Türk olmana çok şaşırdım. Sen daha çok Alman gibi duruyorsun Do-al," dediğinde kendimi tutamayıp güldüm. Arkama yaslandığım yerden doğrulup dirseklerimi masaya dayadım heyecanla.

"Bak şimdi boğazdan geliyor," dedim elimi boğazıma götürüp. Scott pes etmişçesine gülerek arkasına yaslandı ve eliyle beni geri çevirdi.

"Yapma boş ver, asla söyleyemem senin adını. Marin mi demiştin?" deyince hızlı hızlı başımı sallayıp onu zorlamak yerine bana ısmarladığı soğuk kahveden bir yudum aldım.

"Aynen, hemşirem verdi bu ismi. Herkes ismimi söylerken zorlanıyor çünkü. Bana sadece Marin demen yeterli. Eee şimdi sen benim gözlerimi çekip dergiye mi koyacaksın?" dedim gülerek. Sorum Scott'ı da güldürmeye yetmişti.

"Ah, hayır! Dergi değil, bu bir Instagram sayfası. Dergi basmıyoruz. Aslında bakarsan yanlış anlama tabii ki ama fiziğin mankenlik için çok uygun. Bu ayki sokak temamıza göre seninle çalışsak harika olur ama teklif etmeye ürküyorum doğrusu. Kabul etmeyecek gibisin..." derken gözlerimi yakalamaya çalışıyordu. Güldüm bu dediğine. Bu, harika olurdu. Hiç deneyimlemediğim bir şeydi ve denemek istiyordum. Tam heyecanlı heyecanlı cevabımı verecekken aramıza giren bir sandalye ile sözüm yarıda kesildi.

"Reddediyoruz; çünkü Doğal bu gece Türkiye'ye uçacak!" diyen İngiliz aksanlı bu ses Barış'tan başka kimseye ait değildi.

Gözlerimi saran öfkeyle hiç düşünmeden sandalyesini ittirdim. Muhtemelen doksan kiloluk olan eski sevgilim, sandalyesinin benim tek darbemle geriye gitmesine şaşırmıştı. Şaşırsa iyi ederdi. Onu yerle bir etmek için avucumun içi kaşınıyordu çünkü.

Dişlerimin arasından sesimi kısarak, "Defol git demedim mi lan ben sana! Sen ne karışıyorsun, he? Ben hiçbir yere gelmiyorum! Ne o lanet miras umurumda ne de şirketmiş paraymış pulmuş umurumda! Ben burada hayatımı kurdum. Üst katımdan bir an önce çık git!" dedim Türkçe bir şekilde.

Scott bu kadar hızlı konuşuyor oluşumu, kaşlarını çatıp hayretle izlerken kendimi gülümsemeye zorluyordum. Kafası karışmışa benziyordu. Ne dediğimi de bilmiyordu zavallı karşımda.

"Gidiyor musun yani?" diyebilmişti sadece şaşkınca. Gören de kırk yıldır tanışıyoruz zannederdi. Öyle ki kedi yavrusundan beterdi bakışları.

Başımı olumsuz anlamda salladım hemen.

"Hayır tabii ki! Bu adam saçmalıyor sadece. Aldırma onu, boş ver. Nerede kalmıştık? Çekimler... Evet. Kabul ediyorum teklifini. Bu ayki sokak temanız için seve seve modellik yaparım size. Siz nasıl uygun görürseniz. Telefonunu kaydet," diyerek telefonumu adama uzattığımda sevinçle elimden aldı. Barış'a baktığımda hala burada olduğunu görmek sinirlerimi bozmuştu. Bana atıp atabileceği en ters ve asabi bakışları atıyordu ve inanın bu da umurumda olmayan şeyler arasındaydı.

"O ev benim küçük hanım, sen çık git deyince gidilmiyor! Buna hakkın yok!" dedi Türkçe. İstihfafla nefesimi verdim. Tıslaya tıslaya gülüyordum da gerçek bir gülme değildi bu. Sinirdendi daha çok.

Tatlı ama Çılgın (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin