3. BÖLÜM

2K 144 191
                                    

Gökyüzü ne kadar güzeldi. Evimiz şehrin dışında olduğu için yıldızlar daha parlak, daha göz alıcı duruyordu ve şehrin ışıkları bir hazine gibiydi. Sapsarı, altın rengi ışıklar çok güzel yansıyordu siyah gökyüzüne. Ne zaman balkona çıksam nefes aldığımı hissediyordum bu yüzden. Bazen bazı yerlerde havai fişek gösterisi olurdu. Aslında kilometrelerce ötemizde olan gösterileri kilometrelerce uzaktan izlemek de ayrı bir keyifti.

Yaklaşık bir saattir balkonda oturuyorduk. Herkesin kafasında soru işaretleri bırakarak ağlamayı kesmiştim neyse ki. İkizler burcu olan babama çekmiştim biraz. Şimdiyse karşımızdaki güzelliği izliyorduk. Benim hazine dediğim şehir manzarasını.

"Dört ay," diyen Berkay'a döndüm. Sessiz oturuşumuzu bozmuştu bu sözleri ile.

"Dört ay ne?" dedim anlamayarak. Neyden bahsettiğini hiç anlamamıştım. Ama o benim aksime keyifli bir sırıtışı yaymıştı yüzüne. Bir haltlar döndüğünü hissetmiştim o anda.

"İddiayı ben kazandım ve sana dört ay veriyorum Doği. Dört ay müsriflik yapmak yok, anlaştık mı?" dediğinde öksürdüm hafifçe. Dört ay nasıl harcama yapmadan durabilirdim ki? Her an canım dondurma çekiyordu. Ne yani, dondurma istediğim zaman alamayacak mıydım? Bu çok saçmaydı. Ciddi miydi gerçekten iddia konusunda? Bence bundan cayabilirdim. Yani bende o kan vardı. Kurnazlık yapıp bir şekilde yırtmam gerekiyordu.

Güzel dilimi kullanma çabasına girerek, "Bekocuğum, o öylesineydi. Buğra ve Nazlı barışsın diye koştum ben o kadar. Ciddi değildim yani. Dört ay mört ay yok." Tabii ki itiraz edecekti ama bu itirazı yaşlı amcadan almayı beklemiyordum.

"Karışmak gibi olmasın da pilavdan dönenin kaşığı kırılır diye bir söz var şimdi Doğal Hanım. Girmişsiniz bir iddiaya ve en temizinden kaybetmişsiniz belli ki. Şimdi şartlara uyma vakti," dedi insanlıktan nasibini almayan çokbilmiş adam. Eminim ki şu an dibine kadar zevk alıyordu bunu yapmaktan ama ben aynı şeyleri söyleyemeyecek kadar ters bakıyordum Barış'a. Berkay ise buna katılmıştı sanki sabah üstümüze yürüyüp de kükreyen bu yaşlı amca değilmiş gibi.

"Haklı. Barış şu an çok doğru bir yere parmak bastın, çok haklısın. Böyle dönme görmedim ben valla. Anlaştık biz. Bu yumruğu boşuna tokuşturmadık kızım," diyerek yumruğunu gösterince alayla bir kere daha tokuşturdum ve Barış'la Berkay arasında mekik dokuyan bakışlarımı Berkay'ın üstünde durdurdum. Sonra yüzümdeki kurnaz gülüşle Berkay'a yanaşıp kulağına fısıldar gibi konuştum ama fısıldamakla uzaktan yakından alakam yoktu. Sadece gıcık oluyordum bu herife.

"En az otuz vardır bu adam Berkay. Amcamız sayılır. Ayıp, ismiyle hitap etme. Biz saygılı insanlarız," diyerek geri çekilince Berkay şaşkınca Barış'a döndü, Barış ise beklediğim gibi alayla sırıtmaya devam ediyordu. Derdi neydi bu adamın bir anlam verememiştim. Sabahki halinden eser yoktu. Çok yumuşaktı ve en önemlisi de bana ayak uyduruyordu. Bana!

"Aşağısı kurtarmaz yani diyorsun?" dedi sakalını sıvazlayarak. Dudak büzdüm elinin her bir hareketini izlerken. Sakalları çok uzun değildi ama yüzüne yakıştığı su götürmez bir gerçekti. Kahverengiye dönük karameldi ama bu rengi tam anlamıyla tasvir etmem imkânsızdı.

"Kusura bakma. Buradan bakınca dayımla yaşıt gibisin amcacığım!" dedim son kelimeyi baskılayarak. Barış yalnızca gülüp geçti bana.

"Sadece yirmi dört yaşında Doğal," dedi Ceren alakasız bir şekilde ama aldırış etmedim. Berkay da aldırış etmedi ve o lanet iddia konusuna döndü.

"Dört ay dedik," diye diretince oflayarak omuzlarımı düşürdüm. Dört ay da çok fazlaydı şimdi. İndirim alabilirdim en azından. Bir şekilde bunu başarabilirdim bence.

Tatlı ama Çılgın (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin