Kâbus olmalıydı. Dün beni ıssız bir sokakta sıkıştıran kişi Barış değildi.
Gözlerimi açtığımda odamdaydım. Üzerimde dünkü kıyafetlerim vardı. İnce tişörtüm ve kot şortum... Dün zihnime dolan anılarla birlikte gözlerimi tekrar kapattım. Beynimin bir oyunu olması için çok şey verirdim ama yok, veremiyordum.
İnce pikeyi üzerimden attıktan sonra sürüne sürüne odamdan çıktığımda koltukta Ceren'i yatarken buldum. Kapıda öylece korkuluk gibi dikili kalırken evde çıt ses yoktu. Zaten ev salondan ve mutfaktan ibaret olduğu için evin geri kalanında kimseyi göremiyordum. Yoktu hiç kimse. Ceren nasıl gelmişti peki?
Duvardaki saate baktığımda saatin dokuzu çeyrek geçtiğini gördüm. Kapıdaki valizlere ilerleyerek onları içeriye odama kadar sessizce götürüp mutfağa girdim. Kendime mısır gevreği koyup onu kaşıklarken Ceren'i izliyordum pürdikkat.
Bu şekilde yarım saatten fazla bir zamanı arkamda bırakırken Ceren mırıldanarak sağa sola döndü koltukta ve en sonunda ada tezgâhta benim ona dik dik baktığımı görünce cıvıldayarak kalktı. Onun şen gülüşü ile ben de şenlendim. Dudaklarıma kocaman bir gülümseme yerleştirip yüksek tabureden zıplayarak indim.
"Hoş geldin yeni gelin!" diyerek saçlarını karıştırdım ve beni kucaklamasına karşılık ben de onu sevgiyle kucakladım. Dün olanlardan sonra böyle bir sarılmaya muhtaçtım.
"Eskidim kız artık. Yenisi mi kaldı? Üç ay önce bir yılımız doldu," diyerek ayrıldı benden. Onu öyle çok özlemiştim ki önünde ağlamamak için dudaklarımı kemirdim ama olmadı. Mavi gözlerim beni ele verince Ceren elini yanağıma koyup mahzun yüzümü inceledi.
"Ne oldu bakayım? Geride kalmadı mı şunlar?" diyerek yanağıma süzülen yaşlarımı sildi. Burnumu çekip omuz silktim.
Birinin duymasından korkarak sessizce fısıldadım Ceren'e. "Ceren be-ben dün... Onu gördüm. Beni takip ediyordu," dedim kesik kesik. Ceren hemen başımı omzuna dayayıp dağınık saçlarımı yatıştırırken ben kendimi durdurmaya çalışıyordum ama pek mümkün olmuyordu. Gerçekti. Ceren bana sen ne diyorsun, kimden bahsediyorsun, dememişti bile. Demek o da biliyordu. Kaldıramıyordum bunu. Onu görmemeliydim demek ki.
"Tamam canım, dur bir dakika sakin ol. Otur şuraya," dedi beni dün gelip de serdiği yatağa oturturken. Ona ayak uydurup önce kanepeye oturdum daha sonra gözlerimi silip hızla sakinleştim.
"Dün gece ara sokağa daldım. Eve hızlı varmak için. Dizlerim çok ağrımıştı," derken bir yandan da dizlerimi ovuşturuyordum psikolojik olarak. Ceren elimin üstüne elini koyduğunda ilgiyle beni dinlemeye devam ediyordu. "Barış çıktı karşıma Ceren. Bana en son Londra'da kaldığından bahsediyordu ama sonrası yok. Başım çok döndü sonra kendimi kaybettim sanırım. Sabah uyandım ve sen buradasın. Ben ne yapacağım? Ben onu görmek istemiyorum. Sadece gitsin. Her neredeyse gitsin, lütfen. Gönder onu!" derken sesim oldukça aciz çıkıyordu artık. Acizdim çünkü. Onu bir kere daha göremeyecek kadar güçsüz hissediyordum kendimi ama demiştim ya öldürmeyen acı güçlendirir diye. Ne kadar güçlü olduğumun pek farkında değildim. Olay daha çok sıcakken ben içinden çıkılmaz bir ruh haline bürünmüştüm bile.
"Kuzum, kızma bize. Biz kaç kere tutmaya çalıştık aslında ama Barış sen buraya yerleştikten bir hafta sonra üst katına taşındı. Yani, sana söyleyemedik. Kötü etkilenmeni istemedim. Aynı zamanda Barış burada uzaktan uzağa seninle olması ne bileyim, içimizi rahatlattı ama biz bunu sana söyleyemedik. Barış sana görünmeyeceğine dair söz de vermişti."
Duyduklarımla birlikte dudaklarımı birbirine bastırıp Ceren'e baktım. Ne saçmalıyordu şimdi benim karşımda? Benim üst katım boş değil miydi? Ben yıllarca oranın boş olduğuna emindim. Hiç ses bile gelmiyordu ama Ceren karşımda hiç olmadığı kadar ciddiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı ama Çılgın (TAMAMLANDI)
Fiksi RemajaTatlı ama Çılgın | Kahverengi Ajanda Serisi ● 1 ○○○ Bu bir grup çılgın gencin tatlı hikâyesidir! Bir yanda dört çocukluk arkadaşı bir yanda beş lise arkadaşı... Bu iki arkadaş grubu iki ayrı dünyaların insanı olabilir, bazıları çok çılgın olabilir...