Zaman su gibi akıp geçiyordu dostlarım. Sessiz sedasız ve ağrılar içinde. İlk gözlerimi açtığım andan sadece yirmi dakika sonra tekrar uyumuştum. İkinci defa gözlerimi açtığımdaysa biraz daha iyi gibiydim. Gecem gündüzüm birbirine girmişti. En son neler yaşadığıma dair anılar hâlâ kesik kesikti. Gözlerimi alan fardan başka hiçbir şey düzgün değildi. Kaç gündür bu halde kalmıştım, kaç ameliyata girmiştim bilmiyordum. Kimse hiçbir şey anlatmıyordu. Herkes beni keyiflendirmek için etrafımda dönüyordu.
"Uyandın mı? Hemşire yemeğini getirdi çoktan, hadi kahvaltı zamanı," dedi Barış uyanmış olduğumu görünce.
Hâlâ elini tutuyor olmam da ayrı bir mesele haline gelmişti. Yavaşça onu serbest bıraktım ve önümdeki yemek tepsisine baktım. Çorba tarzı bir yemek vardı. Canım hiçbir şey yemek istemiyordu ama bunu dile getirsem hiçbir faydası olmayacağını bildiğimden kolumu kaldırdım. Yatağımı yine doğrultmuşlardı. Göğüs kafesim o kadar sıkışıyordu ki nefes alırken kelimeler kifayetsiz kalıyordu acımı tarif etmeye.
"Dur sen, dur ben yedireceğim sana. Doktor birkaç gün elin titrer dedi. Hani hareketsiz yattın ya ondan," dediğinde itiraz etmedim. Hiçbir şeye mecalim yoktu.
Barış yemeğimi yavaşça yedirdikten sonra dudaklarımı sildi. Solgun mavilerimi ona çevirdim ve yüzüne uzun uzun baktım. Ona söylediğim son sözler uyandığımdan beri aklımdaydı. Sırrımın benimle mezara kadar gelmesinden korktuğumdan onun her şeyi öğrenmesine izin vermiştim.
"Kırmızı sandığı... açtın mı?" diye sordum boğazımı temizleyerek. Uzun süredir konuşmayınca sesim oldukça çatallı ve zor çıkmıştı. Ne yaptığını merak ediyordum. Barış masayı önümden çekti ve ellerimden tutup başını salladı usulca.
"Evet, açtım ama hiçbir şey yapmadım. Seni bekledim." Dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi başka yerlerde gezdirdim. Öğrendiğinde ne düşündüğünü merak ediyordum ama sormaya korkuyordum. Herkesten köşe bucak sakladığım tek gerçeğimdi bu. Benim hakkımda kim bilir ne düşünmüştü? Utanmalı mıydım emin değildim. Utanmamayı seçmek istedim çünkü babamı öldüren ben değildim ve böyle bir amcayla anneye sahip olmak da benim seçimim değildi. Eğer seçme şansım olsaydı seçer miydim hiç? Sanmıyorum...
"Ya uyanamasaydım?" dedim kısık bir sesle, insanların duymasından endişe ederek. "Tekrar dirilmemi falan beklerdin herhalde." Yan çizip işi dalgaya vurmayı seçtiğimde Barış gayet ciddi bir tavırla karşılık verdi.
"Uyanamasaydın diye bir şey yok küçük hanım çünkü bir sürü insan dua etti senin için. Geldik uyan diye başında kaç saat konferans yaptık. Motivasyon koçu kesildim valla senin yüzünden. Ama sen anca bizi korkutmaktan başka bir şey yapmadın," dedi küskün, küçük bir oğlan çocuğu gibi.
"Komadayken sizi nasıl korkutmuş olabilirim, saçmalama," derken gözlerimi devirmekten kendimi alamadım. Barış aksi gibi yüzüme vurmaktan, nasıl korkuttuğumu anlatmaktan çekinmedi.
"Kalp krizi geçirerek mesela. Ne yaşadığımızı bilmiyorsun Doğal, doktorlara ne zaman durumunu sorsak her şeye hazırlayın kendinizi, çok kötü, deyip deyip durdu. Herkes her şeyden koptu gitti artık. Ceren bana telefon açıp Doğal nefes almıyor, son görüşün olabilir, hastaneye koş, dediğinde beynimden vuruldum kızım. Doktor ikinci bir kalp krizini kaldıramaz demişti ama hastaneye gelince anladım. Kendi kendine nefes alabildiğin için kalp atışların hızlanmış sadece. Hepsi bu," derken bir eliyle de hala sargılarla kaplı başımı okşuyordu. Gözlerimi kırparak onay verdim yalnızca. Yaralı dudaklarıma acısa da ufacık mı ufacık bir gülümseme yerleştirdim.
"Madem sırrımı artık sen de biliyorsun o zaman anneme bir şey belli etme. Şimdilik," dedim çekingenlikle. Bunu ondan istemem ne kadar doğruydu bilmiyorum ama bir şekilde ortağım olmuştu. Sonuna kadar saklamalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı ama Çılgın (TAMAMLANDI)
Novela JuvenilTatlı ama Çılgın | Kahverengi Ajanda Serisi ● 1 ○○○ Bu bir grup çılgın gencin tatlı hikâyesidir! Bir yanda dört çocukluk arkadaşı bir yanda beş lise arkadaşı... Bu iki arkadaş grubu iki ayrı dünyaların insanı olabilir, bazıları çok çılgın olabilir...