Elime kokusu sinsin istediğim toprağı iç çeke çeke okşuyordum. Barış ise biraz arkamda, mermere oturmuştu. Mezardaki yabani otları temizliyordu sessizce. Özenle karanfilleri dizmeye başladım. Her zamanki gibi gözlerim buğulu, boğazım bir o kadar düğümlü.
Babama o kadar yakınım ki şimdi, nasıl özlemişim onu. Nasıl özlemişim özene bezene yaptığım saçımı dağıtmasını. O gittikten sonra bir daha saçıma toka bile takmak gelmedi içimden. Bozan yoktu. Güzel olduğum için beni kıskanıp bozan kimse yoktu artık.
Güzel olmak bile istemedim artık. Benim güzelliğimi dünyanın en masum şekliyle kıskanan babam yoktu çünkü. O ebediyete göçtükten sonra bir daha saçlarımı toplamadım. Hep dağınık kaldı, hep... Babamın son bıraktığı gibi.
"Ben o evde tek yaşıyorum artık baba," dedim ona anlatacaklarımı düşünürken.
Barış'ın varlığını unutmuştum sanki. Arkamda olduğundan sanki gitmiş gibi bir hisse kapılmıştım. Babamla baş başa kalmış gibiydim.
"Annem evlendi gitti ama istediğim şeyi yaptı en azından. Bana evimizi verdi. Ondan tek isteğim buydu zaten. Kırmadı beni."
Mezar taşına gitti elim. Sanki omuzlarından tutup sarılmak istiyorsam mezar taşı bunun için varmış gibiydi. Yazılarda gezinen gözlerim can çekişiyordu gözyaşı akıtmak için.
"Ah baba ah... Keşke giderken ben de gelebilseydim seninle. Şimdi böyle olur muydum? Annemi böyle kötü bilmezdim belki. Onu böyle bileceğime ölmek daha kolay gelirdi ama dediğim gibi ölmek kolay olan şey. Zor olan bununla başa çıkmak, bunu bile bile hiçbir şeyi belli etmeden annemin yüzüne bakmak. Beni vicdanımdan vurdu baba," dedim sesim kısılırken. Sonra yutkundum ve devam ettim.
"Sen biliyor muydun? Her şeyi biliyor muydun? Eğer her şeyi bildiğin halde annemi korumak için içtiysen o zehri, annem hiç hak etmedi. Senin var ya sevginin şu kadarını hak etmemiş. Katil olmuş o. Bıkmış senden. İstememiş seni. Hiçbir zaman istememiş. Bahanesi de benmişim..."
Boğazım artık bunca itirafa dayanamayıp çökerken gözlerimden yaşlar boşalıyordu seri bir halde. İçim ateşler içinde kavruluyordu. Gözyaşlarımla ıslanan toprak can bulsun istedim birazcık. O can bulursa ben de can bulacaktım çünkü.
"Baba ben doğru mu yapıyorum, he? Annemden böylesine nefret etmem doğru mu? Belki normal olabilir ama doğru mu? Bana bir yol göster yalvarırım. Bana bir yol göster... Sıkışıp kalmış gibiyim çünkü."
Bunun olacağını bildiğimden babamın mezarında birkaç dakika öylece susup gözyaşı döktüm. Sanki daha dün vefat etmiş gibiydi. Kabullenemiyordu içimdeki kız. Henüz on dört yaşında iken bu gidişi kabullenemiyordu.
"Baba ben kaza geçirdim dört buçuk ay önce falan. Bu yaşta felç kalmayı da becerdim. Baksana kesip atasım geliyor. Yürüyemiyorum ama en kötüsü de koşamıyorum. Yani, çılgınlar gibi koşmak seni de peşimden koşturmak hobimdi ama o da yok oldu artık."
Doğrulduktan sonra devam ettim hayatımda olup bitenleri anlatmaya.
"Komadayken hep seni gördüm biliyor musun? En son bana masal anlattın. Şu sihirli sofra var ya, o masalı. Sana o kadar gitme dedim. Uyutma beni, devam et dedim ama aldın başını yine gittin. Yine son masalımız oldu o kız. Annen kızar, diye diye gittin baba. Keşke gitmeseydin. Rüyamda bile seni benden alan annemdi. Hayatımda en nefret ettiğim cümle gökten üç elma düştü, cümlesi oldu. Senin vedan buysa benim de çocukluğuma veda edişim bu cümle."
Barış'ın ellerini omzumda hissettiğimde varlığı güç verdi adeta. Ağlamayı kestim ve elimle onu gösterdim. Hatta gülümsedim bile.
"Baba bak, tanışın hadi... Erkek arkadaşım Barış. Senin elini tutmayı bıraktığımdan beri boşlukta süzülürken elimden tutan oydu biliyor musun?" derken peçete ile burnumu silmiştim. Ağlamak rahatlatıcıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı ama Çılgın (TAMAMLANDI)
Novela JuvenilTatlı ama Çılgın | Kahverengi Ajanda Serisi ● 1 ○○○ Bu bir grup çılgın gencin tatlı hikâyesidir! Bir yanda dört çocukluk arkadaşı bir yanda beş lise arkadaşı... Bu iki arkadaş grubu iki ayrı dünyaların insanı olabilir, bazıları çok çılgın olabilir...