14. BÖLÜM

472 47 4
                                    

      Bir anne çocuğuna ne kadar zalim davranabilirdi bir fikrim yoktu. Annemi düşündüğüm zaman annemin bana sadece duygusal açıdan zarar verdiğine emindim. Gecelerce ağlama krizlerine girişimi, uykusuzluklarımı, stresten yediğim kafayı saymazsak tabii. Ama annem beni asla tekmelememiş, arabadan dışarı atıp küfretmemişti. Samyeli'nin anne dediği kadın tam olarak kendisine bunları yapmıştı ama. Hem de gözü önümde.

Allah aşkına bu kadın neyin nesiydi de bir karabasan gibi kızın hayatına çöküp kalmıştı?

Bazen, hayatta olmaz dediğimiz şeyler öyle bir oluyordu ki normalde gülmemiz gereken şeye gülemiyorduk. İçimden bir ses başıma çok büyük bela aldığımı söylüyordu ama kurcalamadan asla rahata eremeyecektim.

Hem tek değildim ki bu işte. Yanımda arkadaşlarım olacaktı. Bir şekilde onlar da bana yardım etmeliydi. Onlara bu durumu nasıl kabul ettireceğim hakkında bir fikrim yoktu ama şu anda sadece yayla evine varıp rahat bir kafayla düşünmeyi istiyordum. Tek başıma çözemeyeceğim bir düğümün başında oturamazdım daha fazla.

"Ne fikri, kimin annesi? Ne diyorsun Doği?" Buğra'nın sorusuyla gözlerimi kırpıştırdım bir süre. Ne diyordu bu çocuk şimdi?

"Ne ne fikri ve ne neyin annesi be?" dedim anlamayarak. Buğra gözlerini devirip Berkay'a yandan bir bakış atınca elimle ağzımı kapattım hızlıca. "Oha sesli mi düşündüm ben?" Buğra ve Berkay senkronize bir şekilde kafalarını salladıklarında yüzümü buruşturup ofladım.

"Şu anda zamanı değil. Bir şey söyleyemem, sormayın o yüzden. O değil de biz ne zaman eve döneceğiz? Burada daha ne kadar kalacağız? Çok soğuk oğlum burası! Bir ben mi üşüyorum yaylada?" dedim aniden gelen ürpertiyle omuzlarımı sıvazlarken.

Ben susunca gürültüyle ayağa kalkan Barış dikkatimi çekti. Masadan öyle bir kalkmıştı ki Sadem tam bir şey diyecekti ama hepimiz birden Barış'a dönüp bakmıştık. Ergenliğe geri dönüş mü yapmıştı ne?

"Ne var? Çocuklara bakacağım. Üşümüş olabilirler..." dedi gayet umursamaz bir tavırla. Suratsız şey...

"Yok bir şey canım, öyle bir kalktın ki masadan sadece... Neyse... Git git," dedi Ceren eliyle Barış'ı kışkışlarken. Berkay ve Buğra bu harekete kıkır kıkır gülerken dudaklarımı dişleyerek başımı çevirdim.

Barış giderken sadece, "O elini indir," demiş ve triplerini de alıp yukarıya fırlamıştı. O gidince biraz daha rahatlamıştım.

Dayım ve Çağrı zaten çocukların yanındaydı. Şu anda neden üst kata gittiği apaçık ortadaydı. Benimle aynı ortamda bulunmaya bile tahammülü yoktu beyefendinin. Hem suçlu hem güçlüydü. Düşüncelerim sonuçları da beraberinde sancılarla doğurunca kendi kendime omuz silkerek Sadem'e baktım.

"Ne zaman gidiyoruz eve?"

"Acelen mi var Doğal ya? Ne güzel eğleniyoruz işte..." diye hayıflandı Sadem de soruma karşılık. Elimle yapmacık bir coşkuyla alkışladım onu.

"Ya ya ne demezsin! Baya eğleniyoruz! Şu halimize baksana kızım bir! İlk gün hastaydım, iyileştim çocuklar kayboldu, sonra şu morukla ben kaybolduk, sonra bilmediğimiz bir evde kutuplardan bir gece geçirip saçma sapan yollarla tekrar eve döndük. Sence eğleniyor gibi miyiz? Defolup gidelim işte mahalleye. Ne yaşıyorsak bari bildiğimiz mekânlarda yaşayalım gözünüzü seveyim ya!"

Benim çıkışımı hiç de üstüne alınmayan Sadem gayet umursamaz bir şekilde omuz silkince Buğra ortamdaki havaya biraz kasvet katmaktan hiç çekinmemişti. Nereden çıktığını çok anlamasam da bir yerlerden fırlamıştı o negatif cümleleriyle.

Tatlı ama Çılgın (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin