8. BÖLÜM

1K 96 92
                                    

      Barış ve Ela düşündüğümden daha iyi anlaşmaya başlamışlardı. Bu duruma Buğra bile şaşırmış, hatta kıskanmıştı biraz. İtiraf edemese bile Ela'nın abur cuburları Barış'la yiyip bitirmesine sesli bir şekilde kızıp Ela'yı durduk yere azarlamıştı. Onu ilk defa böyle kız kardeşini kıskanırken görmüştüm ama Nazlı sayesinde bu kızmalar daha ileriye gitmemişti.

Eğlencemiz sessizce kaldığı yerden devam ederken ben annemle konuşmak için merdivene ilerledim. Karanlık yangın merdivenine dışarının ışığı çok az vuruyordu ama yine de karanlık umurumda değildi. Oraya oturup sessizliğe gömüldüm. Telefonla annemi aramaya başladım ve telefona kısa süre içinde cevap verdi.

"Efendim kızım?" dedi normal bir sesle. İyiydi anlaşılan. Sesi sanki buradaymış, sanki hiçbir sorun yokmuş, sanki her şey çok normalmiş gibi çıkmıştı ama hiçbir şeyin normal olmadığını, aslında her şeyin ters gittiğini ona söyleyemedim. Söyleyemezdim ki. Hayatımdaki en ters şeydi annem.

"İyi misin diye sormak için aradım," dedim dürüstçe. Benim sesimse buz gibiydi. Eminim annem de hissetmişti bunu çünkü iliklerime kadar üşümüştüm. Buz kütlesine dönen dudaklarımı yaladım. Ondan gelecek cevabı bekledim dört gözle.

"İyiyim. Yani cenaze evinde değilim, teyzenlerdeyim iki gündür ama iyiyim. Onlar kötü biraz. Halan ve amcan bitap düşmüş. Babaannen hastanede gözetim altında. Kaldıramamış bunu," dedi o da benim gibi dürüstçe. O anda nasıl oldu anlayamadım ama damarlarımda yükselen öfkeye mani olamadan anneme patladım.

"Ya bana ne, bana ne? Onlardan bana ne ya? İsterlerse o adamın arkasından kendileri de mezara girsin anne. Umurumda değil. Cehennemin dibine kadar yolları var. Umarım ciğeri beş para etmez o bunak öldüğü için asla gün yüzü görmezler tamam mı? Bana onları anlatma!" Rahatlamış mıydım? Hayır. Aksine daha çok kelime yığılıyordu dudaklarıma ama bir yere kadar nefesimi tüketebiliyordum. Daha fazlasına gücüm yoktu.

"Doğal neyin var senin? Ne bu öfke krizleri, anlamıyorum. Sende bir şeyler var ama eve döndüğümde anlatacaksın. Boyundan büyük laflar ediyorsun. Deden öldü kızım," dedi. Sanki deden dediğinde yumuşayacaktım. Sanki iyi hissedecek ve vicdan yapacaktım ama onlara vicdan yapacağıma ölmeyi yeğlerdim. Kimseye bu saatten sonra bir gram vicdan yapmayacaktım.

"Evet anne, bende bir şeyler var, haklısın ama yakında öğrenirsin sen de. Saklayacak değilim. Birilerinin aksine," dedikten sonra birkaç saniye derin derin nefesler aldım sakinleşmek için. Başımı dizlerimin arasına aldıktan sonra sessizce mırıldandım, "Anne, niye gittin?" diye. Buna vereceği cevap benim için dönüm noktası gibi bir şeydi. Bunu sorma potansiyelini kendimde bulamıyordum ama şimdi bu soruyla annemi baş başa bırakmıştım.

Annem beklediğim gibi rahatça, "Gitmem gerekiyordu bir tanem. Cenazemiz var sonuçta, gitmem gerekiyordu. Kırıldıysan özür dilerim. Ben bu kadar hassas olduğunu düşünemedim," dedi yalnızca. Kızarmış gözlerimi karanlığa diktim. Üşürcesine tek elimle omzumu sıvazladım ve omuz silktim küskün bir çocuk masumluğuyla. Hani beni çocuk sanıyordu ya herkes. Hani ben herkesin gözünde çocuktum ya. Ben çocuk falan değildim ama kimse anlamamıştı. Omuzlarımdaki yükten kimsenin haberi yoktu dostlarım. Sizin gibi... Zoruma gidiyordu annemin o adamın cenazesine gitmesi ama hiçbir kelime edemiyordum.

"Çok kırdın anne. Bir özürle geçecek gibi değil," derken ne dediğimin ben bile henüz farkında değildim ve annem anlayamamıştı.

"İyi misin Doğal? Seni böylesine kırmak istemedim ki ben. Ne olursa olsun senin iyiliğin için çabaladım, biliyorsun. Çabalamaya da devam ediyorum, edeceğim."

Bilmiyorum anne. Kim için çabaladın, kim için yaptın bunları bilmiyorum... Sen bildiğimi san ama.

Gözlerimi birbirine mühürledim ve yutkundum. Hemen kendimi topladım.

Tatlı ama Çılgın (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin