BÖLÜM 19; UMUDUN KOLLARINDA, GECENİN KANATLARINDA BİR OLDULAR AŞKLA...

3.5K 337 54
                                    

Mutlu haftalar Canlar,

Nasılsınız?

Bölümü okuduğunuz tarih?
Bölümü okuduğunuz saat?

Perşembe görüşünceye kadar kendinize dikkat edin. Sağlıkla ve mutlu kalın.
Oy ve yorumları lütfen unutmayın.🙏🏻
Hepinize yürekten sevgiler, kocaman öpücükler💋❤️

Kişisel ig: gulcin.ozbek
Hikâye ig: gulcinozbekhikayeleri
Twitter: gulcin_ozbek

PATİLİ HAREKETİ'mizi unutmayın olur mu? 🙈

***

Bölüm 19; Umudun Kollarında, Gecenin Kanatlarında Bir Oldular, Aşkla...

*Barbra Streisand - Tell Him

Üçüncü gece, Dağhan'ın kısa süreli gidişini fırsat bilerek sargılarını çıkarıp attı Aden çünkü her yere kucakta götürmeye bir son vermesi dışında, geçen günler adam için hiçbir şeyi değiştirmemişti. Gözleri, elleri ve ilgisi üzerinden hiç eksilmiyordu da bir tek konuşmuyordu. Olabildiğince kendi gibi davranıyordu ama gece boyunca gördüğü kâbuslar, uyandıklarından itibaren akşamüzerine kadar değişken ruh hâllerine sebep oluyordu.

Bir yerden sonra Aden, kimin diğeriyle ilgilendiğini ayırt edemez oldu.

Bu duruma artık bir son verme isteğiyle mutfaktan bir tepsiye peynir tabağı, iki kadeh ve bir şişe de şarap hazırlayıp oturma odasına getirdi. Şömineyi kullanmaları için artık yılın son zamanlarıydı. İkisinin de sevdiği o sıcaklığı kullanmanın faydası olabilirdi. Odun ateşinin huzurlu ortamı ve biraz şarabın, yapmak istediği konuşmaya yardımcı olacağını düşünerek hazır olan yığını tutuşturmaya koyuldu.

Dağhan, eve girdiğinde Aden'i bıraktığı yerde bulacağını sanmıyordu ama dizlerinin üzerine çökmüş, sinirden alev almış bakışları odunları tutuşturabilirmiş gibi gözlerini şömineye dikmiş hâlde bulmayı beklemediği de muhakkaktı.

"Yanma! Aferin, evi de böyle dumana boğ ki gecenin sonunu itfaiye hortumları eşliğinde geçirelim! Geceliğimle ev ahalisine yakalanmamın yanında bir de kameralara el sallarız mesela! Çok şık olur değil mi?"

Odunların üzerine eğilmiş, boğulan çıranın alevlerinden çıkan hafif dumanla öksürmemeye çalışıyordu. Bir elini ileri geri sallayarak dumanı kovalarken, diğer elindeki kadehten büyük bir yudum alıyordu.

"Hazır duran bir şömineyi bile tutuşturamayacaksam, gerçekten ateş lazım olsa ne yapacağım acaba? Bir de prenses değilim diye atıp tutarım!"

Sabahlığının kuşağı şömineyle uğraşırken gevşemiş, geceliğinin etekleri üzerine serilerek dizlerinin çevresinde genişçe bir çember oluşturmuştu. Kusursuz bir çember olmasına tek engel sol bacağını neredeyse uyluğuna dek açığa çıkaran yırtmacıydı ve adama, sargılarını çıkardığı için dilinin ucuna kadar gelen tüm cümleleri yutturmuştu.

"Pek yolunda gitmiyor, öyle mi?" dedi kadının yanına doğru yürürken.

Aden, öldüren bakışlarını hiç değiştirmeden başını kaldırdı. "Senin şöminen işte! Huysuzlanıyor, inatlaşıyor, düpedüz kavga ediyor benimle."

Bacanın kapağını açmayı unuttuğunu fark edince uzanıp mandalı indirdi, Dağhan. Uzun bir kibritle çıraları tutuşturdu tekrar. "Sen de hiç huyuna gitmiyor, anlayacağı dilden konuşmuyor olabilir misin?" dedi.

"Belli ki o dili bilmiyorum ben. Bir de konuşmayı umuyorum aklımca, bilmeden nasıl yapacaksam!"

Dağhan duyduğu kırgın kelimelerin nereye gittiğinin farkındaydı ama söyleyeceği hiçbir şey iki gündür aralarında asılı duran bu anı değiştirmezdi. Tek bir itiraf dışında... Ama buna da Dağhan hazır değildi. Kendine bile dillendiremiyordu, yaptığı hatayı affedemiyordu ki Aden'e doğru bir şekilde anlatsın.

DÜŞ KAPANI (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin