Mutlu haftalar Canlar,
Nasılsınız?
Bölümü okuduğunuz saat?
Bölümü okuduğunuz tarih?Hepinize kalpten sevgiler, kocaman öpücükler ❤️💋
***
Bölüm 29; Her Şeye Galip Gelen Aşk, Sonsuza Dek Mutluluğun Yazılacağı Yeni Bir Sayfa Açtı...
*How Am I Supposed To Live Without You - Michael Bolton
Dağhan tam anlamıyla tükenmişliği yaşıyordu. Kısa bir zaman diliminde iki uzun uçak yolculuğu yapmış, ardından da son üç günü neredeyse sıfır uykuyla geçirmişti. Tek istediği evine gitmek olduğu hâlde, Erdem'in aklına uyup burada olmasının tek sebebi de onu evde bekleyen, Aden'di.
Yaklaşık iki saat önce Erdem ziyaretine geldiğinde, çalışanlarla yaşanan sorunları henüz tatlıya bağlamışlardı. Grev sona ermiş, tüm o mantıksız şartlar unutulmuştu. Bunların yerine Dağhan'ın hayata geçirmek için bir süredir hazırlıklarını yaptığı, mevcut durumu iyileştirme çalışmaları alkışlanıyordu. Her şey yolundaydı artık ama Dağhan berbat görünüyordu.
Her ne kadar anlatmasa da Erdem, evde de bir sorun olduğunun ve bu sorunun da Dağhan kaynaklı yaşandığının farkındaydı. Belki içini döker, gitmeden önce aklını başına toplar düşüncesiyle adamı kapıp çıkarmıştı şirketten. Derbeder hâlini Aden'in ve evdekilerin görmemesi de bahanesi olmuştu. Evde yemekle uğraşmak yerine, Aden'in en sevdiği yemeklerle ona sürpriz yapmasını önermişti.
"Gören de seni önce bir temiz dövüp ardından da silah zoruyla burada tuttuğumu sanacak. Dağhan, şu ruh hâlinden bir sıyrıl diye geldik, hatırlıyor musun?"
"Erdem! Konuşmaya devam ettiğin her saniye, neden senin aklına uyduğumu daha çok sorguluyorum. Susman akıllıca olacak."
Ekin elinde restoranın logosunun basılı olduğu, Aden için hazırlanan yemeklerin yerleştirildiği karton çantayla yanlarına ulaştı. "Keşke gelirken çenesini yanınıza almasaydınız, eminim beklemek daha kolay olurdu."
Dağhan, aynı fikri paylaştığı kadına bitkin bir gülümsemeyle kadehini kaldırdı. Kaldırılan kadehi, zarif bir baş eğmeyle kabul ettiyse de bu Ekin'in dilini tutacağı anlamına gelmiyordu. Araya girmek isteyen Erdem'e sert bir ifade ve alnına yükselen kaşlarıyla engel oldu.
"Ve sen de evine giderken sirke satan suratını burada bıraksan iyi olur, Dağhan. Aden'in bile sorun, stres kapasitesinin bir sınırı var. O sınır çoktan doldu," diyerek devam etti. Suçlama değildi bu ama imâsının altı da doluydu.
"Deniyorum, Ekin. Evimde olmak yerine bu zevzeği çekmemin tek sebebi, Aden'i görmeden önce soluklanabilmek."
Hiç tarzı olmamasına rağmen içtenlikle cevaplayan adama, gülümsedi. "Eh, savaş gazilerine kapımız açık. Çok fazla oyalanmamaları kaydıyla..."
Dağhan bir kere daha kaldırdı kadehini, bu kez içindeki sıvının tamamını yuttu. Oyalanmaya hiç niyeti yoktu.
"Yaranılmıyor size! Biriniz eve sefil hâlde gitmeyin ki karınız yedi aylık doğurmasın, diye uğraşıyorum. Diğeriniz de fırsattan istifade hesap kitlesin de cebi dolsun diye ama beğendiremiyorum." Erdem kınayan bakışlarını ikisinin üzerinde dolaştırdıktan sonra, Ekin'in üzerine sabitledi. "Bunun bir adım sonrası kovulmam, Ekin."
Ekin yüzündeki gülümseme değişti. Zehir kadar tatlı bir dille, "Kovsam, gider misin? Lütfen git çünkü!" dedi.
Cevaben, bar taburesine daha da yerleşip rahatça sırtını dayadı, Erdem. "Hayır, gitmem ama sen yine de dene şansını. Bu konuyu özel olarak konuşalım hatta."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KAPANI (TAMAMLANDI)
Romansa*** Sevginin en benciliyle sınandı genç adam. Zırhı pas tuttu, kılıcı elinden alındı, aşk için verdiği savaştan mağlup ayrıldı. Şövalye ruhunu çaldı zaman. Umutlarını yitirdi, küstü, kapattı kendini. Sevginin bencillikten en uzağını kuşandı genç ka...