Burnumu gıdıklayan saçlarla yüzüm buruşmuş, kafamı diğer yöne çevirerek yüzümü yastığa bastırmıştım. Çok geçmeden boynumda hissettiğim aralıklarla çarpan sıcak nefeslerle mayıştığımı hissettim.Başıma giren ağrıyla tüm vücudum kasılmıştı, kafam kazan gibiydi. Gözlerimi kırpıştırarak açtığımda karanlıkla karşılaşmıştım. Pencereye döndüğümde perdelerin kapalı olduğunu gördüm, arkasından içeri girmeye çalışan parlaklıkla sabah olmuştu.
Sıkıntıyla derin nefes aldığım da dün gece içtiğim her bir şişe için kendime sövüyordum, bu kadar içmemeliydim. En ufak bir ses bile başımda yankılanıyordu.
Sıcak nefesleri tekrardan boynumda hissetmiştim. Kafamı uyku mahmurluğuyla birlikte yana çevirirken kalbimi fiziken de ruhen de ağrıtan o kişiyi gördüm.
Min Yoongi yanağını kalbime yaslamış, küçük dudakları aralık, düzenli nefeslerinin arasında uyuyordu. Yüzünde huzurlu bir ifade vardı. Mint saçları tamamen göğüsüme savrulmuştu. Kemikli elleri göğüsümün üstünde duruyordu ve ben, o eli minik ellerimin arasına almak, her bir parmak ucunu doyasıya öpmek istiyordum.
Gördüklerimin beynimi algılaması ile şaşkınlıkla ağzımı kapattım. Mint ,Yoongi mi??!! Bu kalbime karşı yapılan bir savaş olmalıydı.
Kollarımın arasında yattığı düşüncesi beni öldürürken, bu kadar güzel olması canımı yakmıştı. Kalbimin bu güzelliğe karşı boğazımda attığını hissederken perdenin arkasından zorla girmeye çalışan ışığın aydınlattığı ve vücudumuza vuran ışığa karşı çıplak olduğumuzu fark ettiğim de içimde dolanan bütün uyku isteğim anında kaçmıştı.
Aman tanrım...hayır?!!
Sessizce yaşadığım şoka karşı yavaşça yanından kalkarken, yerde bulduğum rastgele kıyafetlerle üstümü giyindim. Bir anlık aynada gördüğüm yansımamla durakladığında ağzımdan kaçan küfürü engelleyememiştim. Hayır.. Bunu yapmış olamazdım.
Saçlarım turuncuydu. Aman tanrım, portakal olmuştum. Ses çıkarmamaya özen göstererek şaşkınlıkla odamdan çıktım. Sırtımı kapıya yaslamış, derince birkaç nefes aldım çünkü buna ihtiyacım vardı.
Mint saçlı Yoongi, çıplak bir şekilde kollarımda yatmıştı. Gece birlikte yatmıştık, sabah göğüsümde uyanmıştı. Bu yaşanmıştı, aman tanrım!
Her sabah bu güzel duyguyla uyanmak isterdim, tarif edilemez bi mutluluk olsa da içimde, başımın ağrısı onu söndürüyordu. Bu kadar içmek zorunda mıydım?
Aklımda gelen isimle gözlerim şaşkınlıkla daha da açıldı, Beck nerdeydi? Bana o kadar laf saydıktan sonra Min Yoongi kollarımda uyanmıştı. İşler karışıcaktı. Benle konuşmayan, yüzüme bile bakmayan adam kollarımın arasında uyanmıştı.
Merakla Jungkook'un odasına girdiğimde sarmaş dolaş yatan ikiliyi görmüş, onları rahatsız etmeden kapıyı kapatmıştım. Misafir odasının aralık kapısından baktığımda Seokjin hyung ve Namjoon hyung, aynı diğer ikili gibi uyuduğunu gördüm. Kapılarını örterek aşağı indim.
Gördüğüm manzara ile derin bir iç çekmekten kendimi alamamıştım. Biz ne yaşamıştık..? Kelimenin tam anlamıyla her yer, her yerdeydi. Başımın ağrısı için hızla bir ilaç attıktan sonra etrafı toplamaya başladım. Midemde hissettiğim ağrılarla kötüleşmeden önce yemek yemem gerektiğini de anlamıştım.
Evi kısaca toplayıp mutfağa, hepimiz için kahvaltı hazırlamaya geçtim, çocuklarda acıkmış olmalıydı. "Günaydın.." Arkamda duyduğum uykulu sesle şaşkınlıkla arkama döndüm, korkmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skipper [Yoonmin]
FanfictionVoleybol takımının kaptanı Park Jimin vs Basketbol takımının kaptanı Min Yoongi.. -angst