'Akşam ölçüm yapılacak'"Siktir!"
Daniel'ın sesi zihnimde yankılanırken gözlerim göbeğimle kesişmişti anında. Hastalıktı, tatildi derken haddinden fazla kilo almıştım ve akşam ölçüm vardı. Eğer Daniel kilo aldığımı görürse beni takımdan bile atardı buna emindim.
Endişe duygusu bütün bedenimi sararken midemin bulandığını hissediyordum. Sadece birkaç saat kalmıştı ve bu kiloyla, bu vücutla asla gidemezdim. Sıkıntıyla derin bir nefes aldığımda zorlu geçecek birkaç saat için şimdiden kendimi hazırlamaya çalıştım.
Bir şeyler yapmalıydım biliyordum. İmkansız olsa da kalan saatler içinde aldığım tüm o kiloları vermek için bütün yolları deneyecektim ama onun karşısına asla bu vücutlu çıkmamaya kararlıydım. Onu bir kere daha hayal kırıklığına uğratamaz, bir kere daha tüm takımın önünde bir kaptan olarak onun o iğrenç sözlerine maruz kalıp küçük düşürülemezdim.
Arkamdan belime sarılan kollarla korksamda boynumda hissettiğim minik öpücüklerle gözlerimin kapanmasına mani olamazken, gerilen vücudum anında rahatlamış, ellerim belimde ki kollarına sıkıca tutunmuştu muhtaç bir şekilde. Ona tutunmazsam her an düşücek gibi hissediyordum, fazlasıyla germişti bu kilo konusu.
"Yemek mi yaptın?"
Kafam arkamda ki bedenin omzuna düşerken sessizce mırıldandım. "Seokjin hyung getirdi." Burda kalmak istiyordum. Hiçbir şey düşünmeden, bir şey için endişelenmeden sadece onun yanında kalmak istiyordum.
"Senin yemeklerin daha güzeldi."
Yüzümü ona döndüğümde alaycı gülüşüyle karşılaştım, onun dediğini umursamadan dudağına küçük bir öpücük bırakıp "Ben koşuya gidiyorum." Dedim yanından ayrılırken.
"İlacını atmadın Park Jimin. Hiçbir yere gidemezsin."
Kesinliği belli olan cümle beni kapıda durdururken adınlarım mutfağa döndü. Bir elinde ilacım diğer elinde suyla bekleyen adamın elinden ikisinide alıp hızlıca içtiğimde, yüzünde oluşan memnun bir ifadeyle "Kendini çok yorma." Demişti.
"Bir saate gelirim."
•••
Kaç saat olmuştu, kaçıncı adımımdı ya da nerdeydim bilmiyordum. Koşmuştum. Olabildiğim kadar, kendimi zorlayabildiğim kadar koşmuştum. Beni yarı yolda bırakan telefonumla daha bir sinirlenmiş daha çok koşmuştum. Başımı ağrıtan, düşünmeme bile izin vermeyen düşüncelere inat nefesim yetmeyene kadar koştum. Yine de kendimi iğrenç hissediyordum.
Her bir adımımda aklıma gelen göbeğim, Daniel'in diyecekleri, yediğim yemekler, hissettiğim pişmanlık beni öldürmüştü.
Ayağımın bir taşa takılmasıyla kendimi sert bir düşüşle yerde buldum. Bu düşüş beni gerçek hayata döndürürken etrafıma bir göz atmamla kimseyi görememiş, üstüme yağan yağmuru hissetmiştim. Yağmur ne zaman başlamıştı yağmaya? Aydınlık havanın karardığını fark ettiğimde bir saaten fazlaca dışarda olduğumu anladım. Yoongi endişelenmiş olmalıydı, geri dönmeliydim.
Düştüğüm yerden kalktığımda etrafa bakındım. Evden fazlasıyla uzaklaştığımı fark ettiğimde kendime minik bir küfür bahşetmiştim. Kendimi o kadar kaptırmış, gerçek dünyadan o kadar soyutlamıştım ki bu kadar uzaklaştığımın, yağmurun yağdığının, havanın karadığının farkına varmamıştım bile.
Yağan sert yağmurla birlikte belki bir saat belki iki saat çokça koştum. Sanki koşarsam tüm dertlerim ayaklarımın altından süzülüp gidicekmiş gibicesine koştum. Bundan nefret ediyordum, her yediğim yemeğin beni bu duruma getirmesinden delicesine nefret ediyordum. Vücudumun diğerler gibi güzel olmamasından nefret ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skipper [Yoonmin]
FanfictionVoleybol takımının kaptanı Park Jimin vs Basketbol takımının kaptanı Min Yoongi.. -angst