Bugün de olduğu gibi Daniel, ayağım alçılı olsa dahi antrenmanlara çağırmış, normalde büyük bir mutlulukla gittiğim antrenmanlara istemeye istemeye, ağlaya ağlaya gitmiştim. Kenarda birkaç hareket yaptırmış, oturarak pas ve smaç çalıştırdı. Koşmayıp, ordan oraya atlamamama rağmen yine de yorucu, uzun bir antrenman olmuştu.Antrenmanımızın bitmesiyle basketçiler gelirken, yerde stretching yapan bizim çocuklara seslendim. "Hadi kalkın. Antrenmanları başlayacak." Hepsinin sözümü dinleyip kalktığını gördüğümde tatlı gülümsememle onlara döndüm.
"Ama biri beni kaldırsın."
"Sen iste yeter kaptan." Taehyung'un piçimsi sırıtışı eşliğinde ayağa kalktığını görmemle işlerin iyiye gitmeyeceğini çok geçmeden anlamıştım. Kendi kendime kaşınmıştım. Hak ediyordum.
Çocukların hepsinin bir anda beni kaldırıp sanki tabut taşırmış gibi beni taşımaları ile derin bir nefes aldım. Asla normal olamıyorlardı.
"Cenazene hazırlık mı Park?" Demişti basketbol takımından biri. Tam ona cevap verecekken kenarda Ji Ho'yu tanımadığım bir yüz ile samimi bir şekilde konuşurken gördüğümde kaşlarımın çatılmasına engel olamamıştım çünkü bu pek..normal bir konuşma gibi değildi, daha çok flörtleşiyor gibiydiler. Ben gözüme kestirdiğim ikiliyi süzerken, çocukların salondan çıkması ile ikili de görüş alanımdan çıkmıştı.
Bu kadar yakın olmaları normal gelmemişti çünkü gördüğüm yüzü düşündükçe fazla tanıdık gelmeye başlamıştı ki Yoongi'nin olmadığına emindim. Başka biriyle mi konuşuyordu? İçime bir şeyin oturduğunu hissederken derin bir nefes aldım. Muhtemelen yanlış görmüştüm. Evet.
Hızlı bir şekilde giyinmiş, değneklerimi alarak olabildiğince seri bir şekilde salona geçmiştim. Trübünlere oturmamla seri bir şekilde Yoongi'yi aradı gözlerim, onunla konuştuğuna dair bir kanıt istiyordum fakat burada değildi. Acaba cidden yanlış mı görmüştüm?
Kötü düşüncelerin ardı arkadı kesilmez bir şekilde beynimi işgal etmeye başladığında kendimi durdurdum. Bunu düşünmek benim sorunum değildi, hayır. Yeteri kadar kendi problemim vardı.
Omzuma dokunan elle arkamı döndüm. Taehyung merakla bana bakıyordu. "İyi misin? İyi gözükmüyorsun." Demişti yanıma otururken.
"Daniel mi yordu? Gelemem diyebilirdin Park Jimin. Her sözünü dinlemene gerek yok. Ne kadar kendini parçala-"
"Ben iyiyim. " Diye sözünü kestim hızlıca. Ben susturmasam nefes almadan konuşmaya devam edeceğini biliyordum. İnanmayarak bana baktığında inandırıcı olduğunu düşündüğüm küçük bir gülüş ekledim suratıma.
"İyi değilsin. Beni kandırmaya çalışma Jimin. Başka bir şey mi oldu?"
İyi olduğumu inandırmaya çabalarımı tek bir nefeste kenara attığında omuzlarım çöktü, bazen beni bu kadar iyi tanıyor olması yorucu oluyordu. "Hayır. Sadece.." Ağzımdan bir türlü çıkmayan kelimeleri toparlamaya çalışırken, gülüşerek içeri giren ikiliyle Taehyung'a veremediğim cevabı kendisi almıştı.
Yoongi, gülerek çocuğun saçını karıştırmış, omzunu nazikçe okşadıktan sonra sahaya geçmişti. İstesemde gözlerimi çocuktan bir türlü alamazken o, karşı trübünlere oturmuş Yoongi'yi izliyordu.
"Gözlerinle çocuğu parçaladın, tamam." Taehyung'un kafamı kendisine çevirmesiyle, içimde biriken siniri derin bir nefesle dışarı saldığımda kendimi geriye doğru attım.
"Neden? Neden Taehyung? " Ne kadar kendime atlattığımı söylesem de atlatamamıştım. Her gördüğümde içim acıyordu. Geçmiyordu bu his.
Sanki orada yokmuşçasına davranırsam geçer zannetmiştim, onu düşünmez, onu görmezsem bu hissin geçiceğini, atlatacağımı düşünmüştüm saf bir şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skipper [Yoonmin]
FanfictionVoleybol takımının kaptanı Park Jimin vs Basketbol takımının kaptanı Min Yoongi.. -angst