"Sus.""Hadi lütfen, lütfen!"
"Duymak istemiyorum!"
"İlla ki ayaklarına mı kapanmam lazım?!"
"Git başımdan!"
"Hyung..!" Bir anda dizlerinin üstüne çöküp bacaklarıma kapanan çocukla sabrım sınanırken derin bir nefes aldım. Annemler bunu yaparken ne düşünmüşlerdi?
"Jungkook, ben söylemekten yoruldum, hayır! Gelmeyeceğim!" Yürümeye çalıştığımda, yapıştığı ayağımı bırakmadığından bu eylemim biraz zor olmuştu. Odanın içinde attığım en fazla iki adımın sonunda sinirle onu bacağımdan ayırıp "Siktir git şu evden ya, yok mu senin oynaşcak bir sevgilin?" Diye bağırdım bana bebek bakışlarıyla bakan çocuğa. Hayır, artık bu bakışlara kanmıyordum. Bu bakışlarla beni zorla, yeni cafe buldum hadi gidelim diyip pavyona götürmesiyle bırakmıştım.
"Sensiz gitmem." Çocuk gibi kollarını önünde bağlayıp onuzlarını silkerken gözlerimi devirmeden edememiştim.
"Uyuyacağım, beni rahatsız etme."
"Ahh hyungg.." Olduğu yerde ağlayarak tepinirken onu umursamamıştım bile. "Kaç gündür evdesin çık artık."
"Beni rahat bırak!"
"Seni Seokjin hyunga söyleyeceğim!" Bana dil çıkararak evden çıktığında arkasından boş boş bakmıştım sadece. Bu çocuk bazen hayatımı sorgulatıyordu bana. Onu umursamadan yatağıma gidip yattığımda derin bir nefes bıraktım seslice.
Kulüpten ayrıldığımdan beri değişik duygular içindeydim. Aslında ne hissettiğimi bilemiyordum bir türlü. Üzülmüştüm onu biliyordum ama neye? Hislerimi sorgulaya sorgulaya artık bir şey hissetmediğimi fark ettim. Bu iyiydi, duygularımı hissetmek fazla yorucuydu, böylesi daha iyi olacaktı.
Hayatımı bu spora adamıştım, varımı yoğumu adarken birçok zorluklarla karşılaşmış, yine de hep ayağa kalkmıştım çünkü bunu seviyordum. Voleybol oynamak benim için hep kaçış noktası olmuştu aslında hayatımda. Üzülsem voleybol oynar, sinirlensem sinirimi toplardan çıkarır rahatlardım. Daniel'a katlanmamın en büyük sebebiyle belki de buydu, voleybola olan bağımlılığım.
Takım değiştirmeyi birçok kez düşünmüştüm, adım ve başarılarımdan dolayı aranan bir isim olmam da bu yolun benim için açık olduğunu gösterse de takımımı bırakmak beni çok düşündürmüştü. Bunu yapmaya hazır mıydım? Bir kaptan olarak takımımı bırakıp başka bir takıma geçmek bencillik olmaz mıydı?
En sonunda bunu yapıcak cesaretimin olmadığını fark ederek, Daniel'ın dediklerini umursamayıp sadece kendimi geliştirmeye odaklanmaya çalıştım. Tabii bu birkaç gün sürmüştü. Bana söylediği sözler, verdiği emirler işi çıkmaza getirirken onun dediklerini yaparken bulmuştum bir anda kendimi. Onun bana kötü geldiğini bile bile onun dediklerini yapmıştım bir aptal gibi.
Mutsuzdum, çünkü hayatımı adadığım, benim için değerli olan bir şeyi kaybetmiştim. Fiziksel olarak böylesinin daha iyi olacağını biliyordum ama mental olarak buna daha hazır olmadığımı fark etmiştim şu birkaç günde. Yoongi yanımda olsaydı nasıl olurdum diye düşünmekten kendimi alamazken, onun olmayışı beni daha da üzüyordu. Onu özlemiştim.
Bir kaç gün önce ansızın gece vaktı gelip sarhoş haliyle kollarımda ağladıktan sonra onu o gece zor uyutmuştum. Sabah ise kalktığımda çoktan gitmişti. Beni sevdiğini ve dikkatli olmam gerektiğini yazan bir not ve mutfakta hazırladığı yemeklerle gitmişti. Bunu kimseye söylememiştim, birkaç gün daha dayandıktan sonra rahatça birbirimizi görebilecektik. Yoongi'nin annesi iş konu olduğunda katı bir insan oluyordu, onu rahat bırakmayacağını biliyordum o yüzden onlara biraz daha süre tanımalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skipper [Yoonmin]
FanfictionVoleybol takımının kaptanı Park Jimin vs Basketbol takımının kaptanı Min Yoongi.. -angst