"Beni bu tavuk ile gömün. ""Yorgunluktan yemek yiyemiyorum." Jackson bir eli ile kaşık tutan elini kaldırmaya çalışırken, onun bu abartılı haline göz devirerek alayla "Yedirmemi ister misin?" Dedim.
"Bana aşık olduğunu bu kadar belli etme istersen sevgilim. " Alaylı halime karşılık bana göz kırpmasıyla onun bu haline güldüm. Aramızdaki bu ilişkiyi seviyodum, bana iyi geliyolardı.
"Ayıp, ayıp. Aile var burada." SeokJin hyung yanında oturan Taehyung'un gözlerini eliyle kapatmış, ayıplayarak bize bakıyodu. Jackson onun bu haline göz devirip bana göz kırpmıştı.
Hoseok hyungun gülerek, " O abisinden çok şey öğrenmiştir, masum durduğuna bakma." Dediğinde Taehyung doğduğundan beri sanki bu anı bekliyormuşçasına büyük bir heyecanla gözlerinde ki Seokjin hyungun elini çekip, "O konulara hiç girmek istemiyorum. Evde sadece ikimiz olduğumuz için arada atıyor eve birilerini. Bu kulaklar neler çekti bir bilseniz, namus falan kalmadı." Dedi kendi haline acır bir şekilde oturduğu yerde derin bir nefes verirken.
Yediğim salatanın boğazımdan zorla geçtiğini hissetmiştim. Zar zor yutup hızla önümdeki bardakta ki içkiden koca bir yudum aldım.
Taehyung ve Yoongi kardeşleri, Jungkook'la küçüklükten beri tanıyorduk, ailelerimiz yakınlardı. Bu yüzden dördümüz birlikte büyümüş, birlikte büyüdükçe birbirinize daha bir bağlanmıştık. Benim için Yoongi'nin yeri her zaman diğerlerinden hep bir ayrı olmuştu, büyüdükçe ona karşı değişen hislerimle tüm hayatım bir anda altüst oldu.
Tek düşündüğüm o olurken, onsuz zaman geçiremez olmuştum. Sessizce içimde büyüttüğüm bu sevgi, gün geçtikçe ağırlaşmış, canımı yakmaya başlamıştı. Yinede aldırmadım, bir gülüşüyle her şeyi unuttum hep. En acısı da buydu, sadece bir gülümsemesine bakıyordu hayatım, kalp atışlarım. Min Yoongi benim ulaşılmazımdı. Belki de başıma gelen en güzel şeydi. En güzel olduğu kadarda bana uzaktı.
Her bir mimiğini ezberlemiştim artık. Mutlu olduğunda gülümserken çıkan diş etleri, hasta olduğunda sanki sarhoşmuş gibi sadece etrafını izlemesi, korktuğunda hafif çatılan ve aralanan dudakları, düşünceliyken dudaklarını ve tırnaklarını dişlemesi aynı zamanda çatılan kaşları, üzgünken dudaklarının hafif sarkması.. daha bir çok mimik.
O benim yıllarımdı.
İkimizde aynı kulüpteydik. Taehyung ve ben kulübün voleybol takımında, Yoongi hyung ve Jungkook basketbol takımındaydılar. İkimizde takımlarımızın kaptanı olduğumuz için aramızda genellikle bir rekabet olurdu. Hangi takım daha çok birincilik getiricek rekabeti. Tamam, biraz çocukçaydı ama sonuçta işin içinde o vardı. İkimiz vardık.
O ve ben.
Biz.
Böyle düşünmek bile garip hissettiriyordu.
Min Yoongi'den bahsediyoruz.
Hayatımda gördüğüm en iyi basketbol oynayan oyuncu. Olgun gibi duruyor, ama hala bir çocuk. Onun birçok sırrını biliyordum. Ne kadar insanlarla konuşmayı pek sevmesede arada buluşur dert giderirdik. Bana bazı şeyler anlatırdı. Bense onu dinlerdim. Bazense ona sarılmamak için kendimi zorlardım.
Neden canı her sıkıldığında eve birilerini attığını anlıyordum. Ya da sadece anlamaya çalışıyordum. İlk başlarda buna alışmak çok zordu. Ama zaman geçtikçe biraz daha alışmıştım. Şimdi ise sadece susuyordum.
Taehyung ise her şeyi biliyordu. En başından beri. Her zamanda yanımda olmuştu benim.
Aslında bu ikimiz içinde zordu. Bazen beni gaza getirmeye çalışıyordu, Yoongi'ye her şeyi anlatmam için. Ama böyle bir şeyi asla yapmayacağımı o da çok iyi biliyordu, boşa çaba sarfettiğini o da biliyordu.
Taehyung'un üzerimde ki bakışlarını hissettiğimde onda döndüm, bana anlayışlı bir şekilde gülümseyen adamın ne düşündüğünü biliyordum. Bu konuları artık atlatmıştım o yüzden bana böyle bakmasını istemiyordum, iyi olduğumu düşünmesi için genişçe gülümsedim, ben iyiydim. Boğazımın kuruluğunu gidermek için bardağımda kalan son içkiden büyük bir yudum aldım, buna ihtiyacım vardı.
"Eh, haklısın. Yoongi gibi muhteşem bir insanın kardeşi olmakta bazen zor olabilir." Taehyung'un yanında oturan Jackson'ın onu kızdırmak için söylediği sözlerle omzuna hafif bir yumruk yediğini gördüm.
"O değilde kaptan, sen neden salata yiyorsun?" Chung Hee'nin merakla bana baktığını gördüğümde, kaybolmuş bakışlarımı toplayıp ona döndüm. Ne dediğini anlayamayarak ona bakarken, "Şu an senin et yemen lazımdı. " Demişti Jackson herkesin tabağında ki yemekleri gösterirken.
"Biliyorsunuz sıkı bir diyetteyim. Ne yazarsa o." Masada ki tüm bakışların bana döndüğünü hissettiğimde benim için endişeleneceklerini bildiğimden yüzüme maskemi taktım.
Antrenörüm birkaç hafta önce beni herkesin önünde azarlamış, bir kaptan olarak kötü bir vücudum olduğunu, takımdakilere yeteri kadar iyi örnek olamadığımı söylemişti. Hızlı bir şekilde kilo vermemi söyleyip bana bir diyet listesi verdi.
O gün bugündür sadece o diyet listesindeki yemekleri yiyordum. İlk üç gün çok fazla zorlandım. Liste gerçekten zorlayıcıydı. Bazen akşam bir şey yemiyordum, bazen sabah kahvaltı için sadece bir meyve yiyordum.
Artı olarak ,hastalığım beni çok zorluyordu. Yemek yemesem hastalanıyordum, yesem kilo oluyordum. Zor bi durumdu benim için.
Bir hafta geçmesine rağmen kendimde bir farklılık görememiştim. Evdeki tartınında bozulması ile kilo verdim mi öğrenememiştimde.
Antrenörümüz haklıydı. Takımdaki herkes kaslı ve uzun boyluydu. Tamam belki uzayamazdım ama kilo verebilirdim. Yanaklarım benden bağımsız bir şekilde yeni bir yüz oluşturuyordu. Hele dudaklarım.. haddinden fazla büyük ve dolgunlardı.
Sarı saçlarım, minik parmaklarım, hafif toplu bedenim.. bunların bepsi vücudumun eksi tarafına ait, eksi kısımları. Pozitif olanlarsa sadece gülüşüm.
Gülüşümü seviyordum. Daha doğrusu gülerken kaybolan gözlerim hoşuma gidiyordu o kadar.
"Bence böyle daha güzelsin, ele gelirsin işte. " Dedi yanımda oturan Hoseok gülerek beni dürterken. Onun beni mutlu etme çabasına gülerek yanıt verdim.
"Kardeşinde fazladan kas var. Onları al sen. " Taehyung'un alayla söylediği cümleye karşı gülüşüm daha bir büyüdü.
"O tavşan benle bir şeyini paylaşıcak? Onun bencil bir kastan yapılan tavşan olduğunu biliyorsunuz. Antrenmanda ısınırken bile insan suyunu biri ile paylaşır di mi? Abisine bile içtirtmiyor şerefsiz. " Dedim ciddi kalmaya çalışırken. Bu konudan fazlasıyla muzdariptim, içim dolmuştu onun yüzünden. Küçüklüğümüzden beri benci bir insandı, paylaşmayı Taehyung ile zaman geçirdikten sonra yavaş yavaş öğrenmişti. Yine de bunu bana asla göstermemiş olması o kaslarını ısırma isteği oluşturuyordu bende. Abisi olarak yeteri kadar sevgiyi alamıyordum ve bir gün ölüm nedeni olacaktı.
"Benim tanıdığım çok iyi bir veteriner var. İstersen bir ara getir, bir baksın. " Jackson'ın verdiği fikre karşılık ona öpücük attım, çok iyi fikirdi.
Gürültülü ama eğlenceli geçen bir yemekten sonra herkes kendi payını ödeyerek ayrılmıştı mekandan. Bu sefer bana ödetememişlerdi. Zafer.
Arabamla sarhoş olan birkaç kişiyi eve bırakırken sabah 4 gibi zar zor eve gelebilmiştim. Yatağında mışıl mışıl uyuyan Jungkook'u rahatsız etmemeye çalışarak odama geçtim.
Yatağa atmaya hazırladığım bedenimde hissettiğim, mideme giren ani kramp ile ayakta durmak için duvardan yardım almak zorunda kaldım. Bundan nefret ediyordum, bu iğrenç hislerden nefret ediyordum. Daha da kötü olmaması için zar zor komodinime gittim.
Hızla ilacımı atarken, kendime gelmek için birkaç derin nefes almıştım. İyi şeyler düşümeye çalıştığım sırada ağrının yavaş yavaş geçtiğini hissederken, üstümdekileri değiştirip kendimi direkt yatağa attım. Daha da kötüleşmeden uyumak istiyorumdum sadece.
Gerçekten çok fazla yorgun hissediyordum. Daniel -antrenörümüz- bize acımayıp 3,5 saatlik bir antrenman yaptırmıştı. Artık sonralara doğru kimse doğru düzgün ayakta kalamıyordu böyle zamanlarda. Sert bir adamdı ve antrenmanları da aynı onun gibi oluyodu.
Günlerse hep aynı bitiyordu, yorgun ve hayattan bıkmış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skipper [Yoonmin]
FanfictionVoleybol takımının kaptanı Park Jimin vs Basketbol takımının kaptanı Min Yoongi.. -angst