Helloo,Uzun bir aranın sonunda özel bölüm ile geldim, çok içime sinmedi açıkçası. Jimin'in ölümünden sonra çocukların yaşadıklarını Yoongi'nin ağzından anlattığım bir bölümdü. Bu ilk part, ikinciyi de bitirir bitirmez atacağım.
Ayrıca bu sonun dışında ariyetten güzel bir şekilde biten bir özel bölüm ya da isterseniz son da diyebileceğiniz bir bölüm daha yazacağım.
Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olur. Yorumlarınızı bekliyorummm <3
_________
"Günaydın."
Mutfağa girdiğimde ikiliyi kahvaltı hazırlarken gördüm. Hoseok dikkatli bir şekilde, hyungun ona verdiği salata kesme görevini yaparken, "Ah sonunda uyanmışsın, Taehyung kendini toparlayamadı bir bakar mısın?" Demişti Seokjin hyung eliyle odayı gösterirken.
Benim cevabımı beklemeden yemek yapmaya döndüğünde birkaç dakika sessizce onları izledim. İkisi de durgun bir şekilde kahvaltı hazırlıyordu. Onları böyle görmek üzücüydü fakat anlayabiliyordum, eminim ki dışarıdan bende öyle gözüküyordum.
Tae'nin yanına gitmeden önce odanın kapısının önünde ağlama seslerini dinlerken derin bir nefes aldım. Hiçbir zaman bugünün acısı azalmıyordu.
Odaya girdiğimde Jungkook'un kollarının arasında ağlayan çocuğu görünce sıkıntıyla bir nefes alarak yanlarına gittim. Yatağın ortasına oturmuş, vücudu sarsılarak ağlıyordu.
"Taehyung ah, napıyorsun?" Diye sordum yatağın önünde durmuş ona bakarken. Benim odaya girdiğimi ona seslenmemle fark eden adam eğik kafasını kaldırıp, yaşlı gözleriyle bana döndüğünde, "Hyung." Demişti sızlanırcasına.
Güzel yüzü yaşlarla ıslanmış, kısık gözleri kızarmış bir haldeydi. Jungkook nazik bir şekilde yanaklarında ki yaşları silip, yüzünün önüne gelen saçları büyük bir özenle eliyle yana taradığı sırada, "Jungkook bizi biraz yalnız bırakır mısın?" Diye mırıldandım.
Endişeyle dolu bakışları bana dönse de başını sessizce olumlu bir şekilde salladı. Onu bu halde bırakmak istemediği belliydi yine de onunla tek kalıp konuşmam daha iyi olacaktı. Sevgilisinin saçları arasına nazik bir öpücük kondurup odadan ayrıldığında yatağa, Tae'nin yanına oturdum.
Bir süre sessizce oturduğumuzda yanımda sessizce ağlarken boğazıma sıralanmış düğümlerin geçmesini bekledim. Ah..bu gerçekten zordu. Jimin burada olsaydı çoktan Taehyung'u gülümsetmeyi başarmıştı.
Düşüncelerimin arasında bedenime sarılan kollar ile gerçekliğe döndüm. Sıcak vücudu bedenimi ısıtırken kollarımı ona dolayarak onu iyice göğüsüme çektim, bazen tamamen küçük bir çocuğa dönüşüyordu.
Başı göğüsüme yaslı bir halde hıçkırıkları arasında , "Hyung..ben sizin kadar güçlü değilim. Dayanamıyorum, canım acıyor." Diye fısıldamıştı nefesi kesilirken. Sakinleşmesi adına bir elim nazikçe saçını okşarken zihnimde ne demem gerektiğini düşünüyordum.
Onun bu acıyı çekmemesini isterdim, hepsinin. Zaman geçtikçe düzelir diye beklediğimiz bu acı sanki bize inat her gün daha da tazeleniyordu. Acısını dindirmek için ne demem gerektiğini bilmiyordum çünkü benim de canım acıyordu.
"Sorun değil, güçlü olmak zorunda değilsin. Hepimizin canı acıyor ,sadece.." Diye fısıldadım cümlemin devamını getiremeyerek derin bir nefes verirken. Sadece..yaşamaya devam etmeliyiz. Ne yapmalıyız ben de bilmiyorum Taehyung, o burada yokken yaşamanın amacı ne ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skipper [Yoonmin]
FanfictionVoleybol takımının kaptanı Park Jimin vs Basketbol takımının kaptanı Min Yoongi.. -angst