"Hayır, teşekkür ederim.""Eğer düşünürseniz bu numarayı aramanız yeterli."
"Tabii ki, iyi günler." Telefonumu bıkkınlıkla yanıma koyarken derin bir nefes aldım, bu iş iyice sinir bozucu olmaya başladı, kapanmasından saniye geçmezken tekrardan çalmaya başlayan telefonumla Jungkook'un çığlığını duydum.
"Lanet olası telefonunu kapat artık. Beynimi siktin sabahtan beri, kim arayıp duruyor?"Bu acıklı isyanına ben de katılıyordum. Sabahtan beri susmayan telefonum beni de fazlasıyla zorluyordu.
"Takımdan ayrıldığımı duyan diğer takımlar beni almak için bana teklif yapıp duruyorlar, birden noldu anlamadım." Telefonumun susuşundan bir 10 saniye sonra tekrardan çalmaya başlamasıyla telefonumu duvara fırlatma isteğimi, telefonu yastığın altına koyarak yok etmeye çalıştım. Sıkıntıyla derin bir nefes alırken beni birden sırtına alan bedenle ne olduğunu anlayamaz bir şekilde götüyle bakıştım.
"Napıyorsun?"
"Seni atıyorum, çok ses yapıyorsun ve odaklanamıyorum." Beni arabasının ön koltuğuna oturturken yan koltuğa oturup arabayı çalıştırmıştı. Haklıydı, yüzyılda bir gelen nadir ders çalışma isteğiyle oturduğu masa da ikide bir çalan telefonum yüzünden dayanamamıştı en sonunda. Ben de onu rahatsız etmek istemiyordum ama telefonumu sessize alsam bile sesliydi ve bu gerçekten sinir bozucuydu.
"Nereye götürüyosun beni?"
"Bu seni ilgilendirmez."
"Doğru, pardon." Diye mırıldandım olduğum koltuğa daha bir yayılıp etrafa bakınırken. Büyük ihtimalle Hobi'nin evine fırlatıp tekrardan eve gidecekti, bu ilk kez olmuyordu. Ne zaman evde tek kalmak istese beni Hobi'ye bırakıp evde götü başı dağıtıyordu. Ben de gariban gibi ordan oraya sürükleniyordum işte..
Ani bastıran uykuyla gözlerim kapandığında bir süre sonra uykuya dalmıştım bile. Ne kadar dinlensem de hala hastalığımın kırıntıları beni rahatsız ediyordu. Ne yaparsam yapayım geçmiyor olması beni daha bir sinirlendirirken her zaman hastalıklı olucağım düşüncesi beni daha da endişelendiriyordu. Ya bu işin sonu güzel bir şekilde bitmezse? Her şey iyi giderken ya bir anda her şey sarpa sararsa?
Sanırım bu hisse alışkındım, bilinmezlik ve güzel bir şekilde giden her şeyin birden kötüleşmesi, bu zamana kadar hep böyle olmuştu, her şeyde. Voleybol, ailem, Yoongi, arkadaşlarım, hastalığım daha bir çok ufak şeyler..
Telefonumun çalışını duyduğumda, birkaç hoşnutsuz mırıltılar eşliğinde istemeyerek uyanarak cebimde titreyen telefonu zorla çıkarıp gözlerimi açma gereksinimi duymadan bir süre açmaya çalışıp sonunda başardığımda kulağıma koydum. Klasik bir kulübümüze katılmak ister misin sorusuyla başlayan ve hayır teşekkürler cevabıyla biten konuşmayla birlikte telefonu kapatıp yattığım yerde daha bir yayıldım.
Uyumak istiyordum, düzgün bir uyku sistemim yoktu ve artık uyku hissiyatı benim yanıma uğramıyor gibiydi. Yoongi ile birkaç gündür görüşemiyorduk, işleri yoğun olduğundan dolayı ne konuşabilir ne de birbirimizi görebilir olmuştuk. Yanımda olsa rahat bir şekilde uykuya dalabileceğimi biliyordum, ama yoktu ve o olmayınca uyumak daha da zor oluyordu.
Uykum kaçmasın diye ne kadar kendimi zorlasam da duyduğum sesle bunu yapmak zaten boşuna çaba olmuştu.
"Uyandın mı?"
"Uyanmak istemiyorum."
"Uyu."
"I ıh." Ona mırıltılarımla birlikte karşı çıkarken saçımda dolaşmaya başlayan elle içimin huzurla dolduğunu hissedebiliyordum, şimdi uyuyabilirdim işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skipper [Yoonmin]
FanfictionVoleybol takımının kaptanı Park Jimin vs Basketbol takımının kaptanı Min Yoongi.. -angst