The Pain ||31

3.2K 310 138
                                    

"Imm, bugün sadece yattım. Antrenmanda yoktu." Oturduğum koltuğa daha da yayılırken elimde ki telefonu göğüsüme koydum. "Ah, bugün çocuklar gelecek, birlikte yemek yiyeceğiz."

Bugünün planlarını anlatırken içimde oluşan boşluğun verdiği acıyı bir türlü atlatamıyordum. "Merak etme, Seokjin hyung bana bol bol yemek yapıyor. Yemeklerimi yiyorum, ilaçlarımı da atıyorum. Sanırım...iyiyim- evet iyiyim."

"Ahh, Jungkook'u evden kovdum." Gülerek söylediğim cümleye karşı aklıma o gün gelmişti. İki sevgili, gözümün önünde nispet yaparcasına dolaşıyorlardı. "Tae ile çok fingirdeşiyorlardı, ben de her abinin yapacağı gibi evden kovdum."

"Burada olsan bana hak verirdin."

Gülüşüm onun olmayışının boşluğuyla solarken sıkıntıyla derin bir nefes aldım. Onun yanımda olmasını istiyordum. Benimle konuşmasına, en azından ona attığım mesajlara cevap vermesine ihtiyacım vardı. Sesini duymaya delicesine muhtaçtım. Sadece birkaç hafta daha dayanmam lazımdı, sonrasında ilk işim onu görmek olacaktı.

Boğazıma oturan yumruyla sertçe yutkundum. "Yemeklerini sakın atlama, kendini zorlama hyung. Biz hepimiz seni bekliyoruz."

"Ah bu arada.." Tam telefonu kapatacakken aklıma gelenlerle ister istemez sesim yükselmişti heyecanla. "Takımın gayet iyi, onları merak etme. Sen gelene kadar Namjoon hyung geçici kaptan oldu. Burada olan şeyleri merak etme, herkes iyi."

"Seni seviyorum."

Ellerim titreye titreye kapattığım telefonla gözlerimi sıkıca yumdum. Ona böyle uzak olmak iyi gelmiyordu.

Aramalarıma ve mesajlarıma cevap vermediğinden, gittiği günden beri sesli mesaj bırakıyordum ben de ona. O gün yaşadıklarımı ve her gün ona iyi olması gerektiğini çünkü bizimde iyi olduğumuzu ve heyecanla onu beklediğimizi söylüyordum.

Dinliyor muydu yoksa kendini işe vurmuş bir şekilde yaşıyor muydu bilmiyordum. Hiçbir şeyden habersiz o mutlu mu yoksa acı içinde mi bilmeden durmak sinir bozucuydu. Bilinmezlik beni öldürmüştü.

Kapının açıldığını duymamla sıkıntıyla derin bir nefes verip koltuktan kalktım. Büyük ihtimalle çocuklar gelmişti. Odaya giren yüzlerlerle tahminim doğru çıkmış, hepsi elinde ki poşetlerle en gürültülü halleriyle eve girmişlerdi.

Sanırım her birine anahtar vermem pekte mantıklı olmamıştı.

"Sizin eviniz canım, rahat olun." Alayla söylediğim cümlelere karşı hiçbiri beni umursamazken gözlerimi devirerek yattığım koltuğa geçtim tekrardan.

"Çocuğu evden kovdun, ne anlatıyorsun sen bize??" Tae'nin eğlenen sesi kulaklarıma gelirken araya Jungkook'un sitemleri ve diğerlerinin gülüşleri karışmıştı.

"Tek yaşayarak daha rahat olmadınız mı? Ben sizin iyiliğinizi düşündüğümden yaptım." Diye mırıldandım getirilen yemekleri masaya dizerken. Jungkook söylediğime karşı bana sarılıp beni öpmesiyle kendimi ondan çektim hızla, yalaka.

"Sen dünyanın en güzel abisisin. "

"Daha iki gün önce bana kaşar diyordun?"

"Şakaydı o."

"Yemekler soğuyacak, hadi."

Seokjin hyungun elimize sıkıştırdığı tabaklarla ikimizde anında birbirimizi unutup yemeklere dönmüştük. Masaya serilen yemeklerle birlikte geçen uzun sohbet ve gülüşlerin ortasında karşımda ki çocuğun gözleri tarafından taciz edilmeye başladığımda en sonunda pes edip ona döndüm.

Yarım saatten daha uzun bir süredir bana bakan Tae'ye kaş göz hareketleriyle "Ne var?" Dediğimde hızla bana bir şeyler anlatmaya başlamıştı. Kaşları ve gözleri seri bir şekilde hareket edip bana bir şeyler söylerken onun ne dediğini anlamamla kendime şaşırsamda onu onaylayıp önüme döndüm.

Skipper  [Yoonmin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin