"Vur şu topa!"
Daniel'ın sesi kulaklarımda yankılanırken aldığım zor nefesler arasında çıkış yaptığım yerden kolumu iyice arkaya çekip havada ki topa vurdum. Omzumda ki kasların acıdığını hissederken top, sesli bir şekilde yerle buluştuğunda zaman geçmeden hemen geri açılmıştım.
Odaklanmış bir şekilde topa vururken arkamdan olan hareketlilikle meraklansamda aldırmadan seri bir şekilde gelecek olan topu beklerken, Daniel'in topu atmamasıyla ona döndü meraklı bakışlarım.
Yoongi'nin hararetli bir şekilde onunla konuştuğunu gördüğümde kaşlarımın çatılmasını engelleyemedim. Onun burada ne işi vardı? Antrenmanlarının başlamasına daha saatler vardı. Daniel kafasını sallayarak onu onayladığında Yoongi aceleci hareketlerle Tae'nin yanına gitmiş ve hızla sahadan çıkmışlardı.
Ne olduğunu anlamayarak sahayı terk eden ikilinin arkasından bakakalırken Daniel'ın sesini duydum.
"Devam ediyoruz, hadi!
•••
"Hala mı?"
"Hala hyung."
Koştuğum koşu bandından yanımda ki Seokjin hyungun sorularını yanıtlarken bir yandan da nefesimi düzeltmeye çalışıyordum.
"Meraktan öldürücekler bizi."
"Kafayı yiyeceğim! Lanet olası telefonlarını bile açmıyorlar."
Jungkook ve Seokjin hyungun sitemleri eşliğinde onları umursamadan kulaklığımı taktım ve kendimi müziğe bıraktım.
Artık düşünmek istemiyordum.
Bir hafta olmuştu.
Yoongi'nin, Taehyung'u antrenmanın ortasında apar topar bir anda almasından bir hafta geçmişti. Ne telefonlarımızı açmışlar ne de neden gittiklerini, iyi olup olmadıklarına dair mesaj atmışlardı. Artık herkes kötü şeyleri düşünmeye başlamış, çaresizce bir şeyler öğrenmeye çalışıyorduk onlar hakkında.
Birine bir şey mi olmuştu? İyiler miydi? Neden konuşmuyorlardı bizimle?
Aldığım nefeslerin yetersiz gelmeye başlamasıyla koşu bandını kapattım. Kenarda hararetle konuşan ikiliyi odada tek bırakıp yukarda ki mutfağa geçtim.
Onları düşünmekten başka bir şey yapamaz olmuştum. Kendimi ne kadar oyalamaya çalışsam da eninde sonunda aklımda yine onlar beliriyorlardı. En azından iyi olduklarını söyleseler bile yeterdi bize.
Mutfak kapısından içerde gördüğüm bedenle merakla içeri girdim. Namjoon hyung, büyük bir telaş ve gerginlik içinde o tezgahtan bu tezgaha koştururken, tüm tezgahı kapalayan, dağılan malzemelerle yemek yapmaya çalışıyordu. Gördüklerimi idrak ettiğim an hızla "Seokjin hyung, Namjoon hyung yemek yapıyor!!!!" Tüm sesimin el verdiği kadar alt katta olan hyunga bağırdım.
Bunu daha öncede yaşamıştık. Hep ona yemek yaptığımız için kendini mahçup hisseden Namjoon hyung, birkaç geçirdiği mutfak denemelerinin sonunda Seokjin hyung onun, daha çok kendi iyiliğimiz için mutfağa girmesini yasaklamıştı.
Sessiz evin içinde yankılanan gür sesimle Namjoon hyung, suç işlemiş küçük bir çocuk gibi gözleri büyümüş bir şekilde bana döndü.
"Sen hep böyle kaşar mıydın? Yoksa yüzümüze yalan mı söyledin, ispiyoncu!"
"Hyung...bazen sözlerde acıtabilir."
Seokjin hyungla beraber herkesin bir anda yanımızda toplanmasıyla Yoongi hyungun ve Taehyung'un eksikliği canımı yakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skipper [Yoonmin]
FanfictionVoleybol takımının kaptanı Park Jimin vs Basketbol takımının kaptanı Min Yoongi.. -angst