Ayağımdaki alçının çıkmasının üzerinden en fazla 1 hafta geçmişken Daniel alçım çıkar çıkmaz antrenmanlara çağırmış, daha yeni iyileşmesine aldırmayıp fazlasıyla beni zorlamıştı. Ayağımda hala hafif bir ağrı vardı, ama iyiydim. Geçicekti.
Bugün ki antrenmana herkesten önce gelmiştim. Alçım çıktıktan beri böyle yapıyordum çünkü herkesten daha çok çalışmam lazımdı, çok geri kalmıştım. Bizden önceki küçük takımlarla kısa bir antrenman yapıp, bizim takım gelene kadar ağırlık çalıştım.
Fakat kötü bir gün geçiriyordum. Psikolojik olarakta, fizikselde. Karnımda tarif edilmez bi ağrı varken, sabahtan beri burada ,antrenmanda, olmanın yorgunluğu da kendini göstermeye başlamıştı. Kimseye bir şey göstermemek, endişelendirmemek için zor dayanıyordum. Büyük ihtimalle stresten ya da bir anda bedenime yüklendiğimden dolayı yorgundum.
Bir yandan da aklımı kurcalayıp duran Ji Ho olayı vardı. Tae ile şimdilik söylememeye karar vermiştik, daha doğrusu Ji Ho'yu izlemeye başladık. Eğer bu durum daha da ileri giderse söyleyecektik. Açıkçası çaresizce onun söylemesini bekliyorduk. Oysa o sanki hiçbir şey olmamış gibi, onu çok seviyormuşçasına Yoongi'nin götünden ayrılmıyordu ve bunu izlemek beni fazlasıyla sinirlendiriyordu.
Fakat bunu bile bile Yoongi'ye söylememek kararımızı sorgulatırken, onun ne kadar üzülüceğini biliyordum. Yoongi bir insana bağlanmayı sevmezdi. Şu zaman kadar hiç ciddi ilişkisi olmamıştı çünkü korkuyordu. Üzülmekten, kalbi kırılmasından ve daha bir çok acıdan..
Tam da üzüldüğü şey başına gelicekti. Hem de o kadar sene sonrasında, güvendiği ve kalbini açtığı biri tarafından. Bu gerçeği söylemek canımı fazlasıyla yaksa da, Yoongi'yi ilk defa bu kadar mutlu görmüştüm. Cidden sevdiğini görmek ve sonunda üzülüceğini bilmek beni öldürüyordu. Onun üzülmesini istemiyordum. Onun yerine acısını çekmek isterdim, bana çektirdiği tüm acılara rağmen.
Aptaldım.
Bizim grubun tamamının gelmesiyle ısınmaya başlamış, aramızda geçen sessiz sohbet Daniel'ın salona girmesi ile anında kesilmişti. Bütün herkes susmuş, suratları en ciddi ifadelerini almıştı. Daniel katı biriydi, bir antrenmandan çok sanki askerde gibiydik.
"Jimin, kimler eksik?" Dedi bize doğru yaklaşırken.
Ettafa hızlıca baktım. "SeokJin hyung ve Dong Yul "
Kafasını sallayıp yanında onunla birlikte gelen yeni kişiyi gösterdi. "Yeni takım arkadaşınız, Beck. Kaptan, ona gerekli bütün bilgileri vermeni istiyorum. İkili ısınmaya geçin. " Dedi ve yavaş adımlarla salondan çıktı.
Herkes tuttuğu nefesi verirken Taehyung "Korkuyorum lan ben bu adamdan. " Diye mırıldanmıştı.
Onun bun haline gülüp "Herkes top alsın. " dedim ve arabayı ortaya getirdim. Gülümseyerek Beck'in yanına gittiğimde kısaca onu süzmekten kendimi alamamıştım, tatlı birine benziyordu.
"Ben Park Jimin, kaptan. Smaçör olarak oynuyorum, Jackson ve Dan liberolar. Diğerleni oynadıkça öğrenirsin. " Diye mırıldandım etrafta ki çocukları gösterirken. Birkaç önemli bilgiyi daha vermiş sonrasında çok uzatmamak için antrenmana geçmiştik.
Daniel'in zorlamalarıyla geçen 3,5 saatlik bir antrenmandan sonra herkes zar zor kendini soyunma odasına atmıştı. 2 saat önceden geldiğim için nerdeyse 5-6 saatlik bir antrenman yapmıştım. Ve evet ölüyordum. Sabah doğru düzgün bir şey yememiş olmamında pek yardımı olmamıştı. Antrenmanın sonlarına doğru artık bayılacak gibi hissettmeme rağmen hala ayakta durabiliyor olmam beni şaşırtmıştı. Gerçekten sınırlarımı zorluyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Skipper [Yoonmin]
FanfictionVoleybol takımının kaptanı Park Jimin vs Basketbol takımının kaptanı Min Yoongi.. -angst