41. Bölüm

305 28 0
                                    


Sessizce dökülen gözyaşları ne arabada ne de geldikleri bu dev, bahçeli evin içinde durmuyordu. Kimse şimdiye kadar kendisi ile konuşmamıştı. Vücut dili ile kendisini sürekli yönlendiren sert mizaçlı adamlar henüz onu fiziksel olarak incitmemişlerdi ancak o huzurlu, tarihi evin merdivenlerinde otururken, mecburen attığı ilk adımdan itibaren Meri kendi ölümüne adım adım ilerliyor gibi hissediyordu. Ruhu çoktan incinmişti. Yol boyunca bir kere bile bakmaya cesaret edemediği yaşlı adamın ifadesiz hali etrafındaki adamlar tarafından çok doğal karşılanıyordu. Meri ne kadar tepkisiz durmaya çalıştı ise adam ondan daha da tepkisizdi ve bu aslında oldukça korkutucuydu. 

Salona benzeyen oda boştu...

Evden çıt çıkmıyordu...

Ne kadar beklediğinin de farkında değildi Meri.

Vücudundaki tepkileri kontrol edemiyordu artık. Sessizce, iliştirildiği bir koltukta gözyaşı dökerken, bir yandan da titremeye başlamıştı. 

Bekledi...

Hava kararmaya başladığında da hala tek başına bulunduğu koca salonda bekledi...

Eve girerken gördüğü adamlar ve yüzüne dahi bakmayan iki kadın görevli neredeydi, nasıl bu kadar sessizdi ortam anlayamıyordu. Etrafta kimse yokken kaçmak, ortamın bu garip hali yüzünden asla cesaret edemeyeceği bir şeydi. Kıpırdayamıyordu bile... Ve henüz farkında değildi ancak kendi sonunu bir şekilde kabullenmişti. 

Düşünceleri içinde boğulurken artık kendine acımayı bırakmıştı. Aklında sadece geride bıraktıkları ve belki de kavuşacakları vardı.

Hayat ne kadar garipti, bir sene tam koca bir sene içinde yaşadıkları, her şey ve şimdi geldiği bu nokta bir hayal gibiydi. Acınası bir dönüşüm yaşıyordu sürekli ve nihayet sona ulaşmış gibiydi. Babasının kollarının altında güvende olmayı, annesinin şefkatli bakışlarını özlemişti. Amcasına sözünü tutamayacak gibiydi. Evini, sokağını, basit, tanıdık bir bakışa bile hasretti. Ve sonra iki küçük melek Mina ve Ayşe... Ne zamandır aklına gelmeyen o güzel aile, kısa sürede kalbine yerleşen dünya tatlısı iki kız. Umarım iyidirler diye düşündü Meri, kızlar ve tüm ailesi...  

En çokta O...

Kerem ona kızgın mıydı acaba? Böyle zavallı bir durumda iken bile en çok O kalbini sızlatıyordu... Kaçarken bir sebebi vardı ona yaptığı haksızlığı düşünmeyebiliyordu, iyiliği için, onun için diye düşünüp kendi kendini avutuyordu ama artık kaçacak yer yoktu. Kalbi ile de yüzleşiyordu şimdi. Öldüğünü öğrendiğinde affeder miydi acaba? Bu sefer küçük bir inilti karıştı sessiz gözyaşlarına. Aşık olmak için çok kötü bir zamandı. 

O iyi olsun da, Meri olmasa da olurdu. 

Ve sonra akşam geceye, gece sabaha kavuştu. Salon hala sessiz, ortam hala gergindi. Meri tüm gece korku ile beklerken yorgunluğu, pes etmiş vücudu ile birlik olmuş, ufacık bir kısmına sığındığı koltukta, tetikte hafif bir uykuya teslim olmuştu. Yüzündeki endişe ise uykusunda bile belli oluyordu. 

Sabahın o erken saatlerinde, yaşlı adam hafif aksak sakin adımlarla nihayet salona geldiğinde ise Meri'yi tüm gece izleyen adamlarından durumu hakkında zaten çoktan bilgi almıştı. Genç kadın zor ve tedirgin bir gece geçirmişti. Uyumamak için direnmiş ancak yorgun ya da hasta olduğu her halinden belli bedenine yenilmişti. Tam da istediği gibi.

Meri'nin tam karşısındaki büyük koltuğa rahatça yerleşti. Oturduğu anda da ortamdaki hareketi hisseden Meri hızlıca toparlandı. İçinin bu şartlar altında nasıl geçtiğine inanamıyordu. Yüzündeki şaşkınlık, korku yaşlı adamın dikkatli bakışlarını üstünde hissedince daha da arttı. Konuşmalı mıydı? Çırpınmalı mı, kaçmalı mıydı? Bilemiyordu. En sonunda bu tuhaf bakışmayı yaşlı adamın hizmetlisi olduğunu tahmin ettiği orta yaşlı bir kadın getirdiği kahve ile bozdu. Meri yaşlı adamın bakışlarından kısa bir süre çektiği bakışlarını kadının gözlerine dikmişti ancak kadın bir robot misali hareketlerle, seri bir şekilde işini bitirip çıktı. Her şey o kadar sıradan ama bir o kadar garipti. 

MeriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin