Bileğindeki ağrı bir yana, yaşadıklarının etkisi ile sabaha kadar uyuyamamıştı Meri ama sabah uyandığında temiz havanın da etkisi ile çok güzel dinlenmiş olarak kalkmıştı. Yatağında bileğini kontrol ediyordu, üzerine basmak hafif hafif sızlatsa da ağrı biraz azalmıştı. Nazlanacak, kibarlık yapacak hali yoktu, zaten daha önce bir iki defa daha dans ederken incitmişti bileğini alışıktı. Yavaş yavaş kalktı, seke seke hazırlanmaya başladı. Aslında dün eve girişlerinden sonra kimse ile bir süre karşılaşmak istemiyordu ama kızlarla ilgilenmesi gerekiyordu. Bir kaç dakika sonra da çalınan kapıda kızların sesini duydu, tam olarak hazır değildi ama yine de onlara seslendi.
"Günaydın prensesler, içeri gelin." Sesi kızlarla her zaman olduğu gibi, neşeli ve enerjikti. Kapı açıldı, Mina ve Sena yüzlerinde muzip bir gülümseme ile içeri girdiler. Gözlerine iki saniye bakmak bile bir şeyler karıştırdıklarını anlamaya yetebilirdi, çocuklara has o masum hal ikisine de çok yakışıyordu.
"Günaydınnn" Hep bir ağızdan kıkırdayarak konuşuyorlardı hala.
"İyi misiniz siz? Ne karıştırıyorsunuz bakayım?" Meri yüz hizalarına gelecek şekilde diz çökmüş, elleri ellerinde kızlara merakla bakıyordu.
"Meri abla, sen niye ayaktasın, iyileşmedinki hala, oyunumuzu bozacaksın..." Sena gülümsemesini iyice yayarak konuşuyordu ki Mina hemen ağzını kapattı... Meri keyifle ve kesinlikle merakla onları izliyordu. Bu sefer Mina devam etti.
"Meri abla, karar verdik bugün sana biz bakacağız. Annemler erkenden çıktılar zaten, gelin evine gideceklermiş." Kıkırdıyordu... "Şimdi iki şansın var. Dayım öyle söyledi!"
Dayım kelimesini söyler söylemez de kızlar bakışarak kıkırdamaya başlamışlardı yine. Meri ise duyacaklarından deli gibi korksa da, iyice meraklanmıştı. "Evet Mina, dayın ne söyledi?"
"Dayım dedi ki iki şansın varmış, ya getirdiğimiz kahvaltıyı odanda yiyecekmişsin, ya da seni gene kucaklayıp öyle götürecekmiş kahvaltıya." Meri ağzı açık halde kızlara bakakalmıştı. Sena ve Mina ise çok eğleniyorlardı, ellerinden kurtulup Meri'yi oracıkta şoke olmuş halde bıraktıktan sonra kapıya koştular. Kerem kapıda elinde tepsi ile bekliyordu.
"Günaydın..." Yerde kalakalmış Meri'ye gülümseyerek bakarken, yeğenleri de etrafta zıp zıp zıplıyorlardı, gözleri ile komutlar veriyordu kızlara. " Kızlar, ne kadar uzun sürdü! Anlamadı mı Meri? Yakalanacaktık evdekilere." Üçü de çok keyiflilerdi, saniyeler içinde kızlar Meri'nin odasına iyice yerleşmiş koltuğunda otururken, Kerem tepsiyi küçük sehpanın üstüne koymuştu bile. En sonunda Meri'de ayağa kalmış Kerem'in yüzüne bakabilmişti. İlk işi de odasının kapısını seke seke kapatmak olmuştu.
"Kerem Bey, ne yapıyorsunuz?" Gülümsemesine engel olamıyordu.
"İşte böyle, bir kerede beni görünce gülümse Meri... Kendimi affettirmeye çalışıyorum, çabamı anla... Benim yüzümden düştün sen."
"Benim hatamdı, kazaydı. Affedilecek bir şey yok, bu hareketleriniz beni zor durumda bırakıyor. Lütfen!" Hızla başından savmanın derdindeyken, Meri uykudan yeni uyanmış masum suratını, halinden çok memnun Kerem'e dönmüş. Şişmiş gözlerini anlamlı bir şekilde simsiyah gözlerine dikmişti. Bilmiyordu ki o anlarda karşısındaki adam hayatı boyunca bu denli bir hayranlıkla bir kadına bakmamıştı. Kısa, çok kısa bir süre es verse de devam etti Kerem.
"Belki başka şeyler vardır..." Kızlar sessizce aralarında yer kavgası yaparken, Kerem ve Meri sadece kendilerinin anlayabileceği imalarla konuşmaya başlamışlardı artık.
"Ben, Kerem Bey lütfen sizinle başa çıkamam ben, bu şartlarda olmaz... Dün yeterince utandım, sizi yine biri görürse, bu şekilde, odamda, yanlış anlarlar... Lütfen..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meri
General FictionBir kadının hayatta kalma hikayesi... Gerçek insanlardan ve hayatlardan ilham alınarak kurgulanmış, duygu yüklü, umut dolu, aşk kokan bir hikaye... Elif Meri ve Kerem'in hikayesi... ***Dünya'nın birçok yerinde bazı kadınlar ortak bir kaderi yaşıyor...