25. Bölüm

377 29 0
                                    

Güneşin aydınlattığı odada, gözlerini yavaşça açmaya çalışırken, nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Üzerinde hissettiği ağırlık ve burnuna gelen keskin erkeksi koku saniyeler içinde zihninde dönmeye başlamıştı, huzursuzca kıpırdandı ve ilk olarak o kokuyu tanıdı.

Kerem kokuyordu buram buram...

Bu manzara, bu görüntü... Parçalar birbirini tamamlamaya başlarken ağırlığın ve hissettiği sıcaklığın Kerem olduğunu farketti. Biraz utanmıştı... Beraber mi uyumuşlardı!

Yüzünü hafifçe yukarı kaldırıp Kerem'in bir erkeğe göre çok düzgün olduğunu düşündüğü hatlarını incelemeye başladı, muntazam gür kirpikleri, huzurla kıvrılmış dudakları ve hafif hafif çıkmaya başlamış sakalları ile çok yakışıklıydı. Kendine hakim olamayarak uzattığı elleri ile yanaklarına, boynuna usulca dokundu.  Mutluydu ve çok aşıktı. 

Bir süre gözleriyle, ufak dokunuşlarıyla sevdiği adamı izledi. Onu uyandırmadan kalkması zaten mümkün değildi ama uyanmıyordu. 

Tekrar denedi, bu sefer dokunuşları daha belirgindi. Sakallarından boynuna kadar bir yol izledi ama yok, Kerem derin derin uyuyordu. Bu sefer hafifçe doğruldu ve yanaklarına yavaşça bir öpücük bıraktı. Bırakır bırakmaz da Kerem'in ani bir hareketle onu belinden kendisine çekmesi bir olmuştu. Kahkahası, çığlığı birbirine karışan Meri Kerem'in mengene gibi saran kollarında sıkışıp kalmıştı.

"Demek beni gizli gizli dikizliyorsun sevgilim..."

Bir yandan da kolları arasındaki Meri'nin boynuna öpücükler konduruyordu. Gülüşleri, kahkahaları tüm odayı sarmıştı. Nefes nefese yalvarırken Meri...

"Sevgilim tamam tamam..." Diye seslenmeye çalışıyordu kısık sesiyle.

Nihayet Kerem onunla uğraşmayı bıraktığında, gözleri birbirini bulmuş bir anda bakışları ile konuşur olmuşlardı. Aralarındaki çekim farklı bir boyuta geçmiş, zaman ikisi içinde yavaşlamış gibiydi. Meri kalbinin yerinden çıkacağını hissediyordu, kulaklarında kalp atışını duyduğuna neredeyse emindi. Kerem o kadar derin, o kadar tutkulu bakıyordu ki, o an atacağı en küçük bir adımda karşı koyamayacağını biliyordu ve kolları arasında ufacık kalmışken yapabildiği tek şey, aklının, kalbinin, ruhunun, tüm bedenin zaten haykırdığı şeyi kelimelere ifade etmek olmuştu. Kelimeler kendi kendine dökülüverdi dilinden.

"Seni seviyorum..."

Boşta kalan elini sevdiği adamın yüzünde gezdirirken, kendisine hayran bir halde bakan Kerem'in dudaklarını bulması, nefesine karışması da uzun sürmemişti.

Nihayet biraz uzaklaşabildiklerinde Kerem kollarındaki Meri'den istemeyerekte olsa biraz çekildi. O, sevdiği kadını ürkütmek, hiç bir şeye zorlamak istemiyordu. Meri farklıydı, onun için çok özeldi ve onunla hayalini kurduğu çok şey vardı ama her şey sırası ve zamanı geldiğinde olmalıydı. Hızla kalktı yoksa ayrılamayacaktı.

"Hadi bakalım röntgenci, acıkmadın mı sen? Bir kahvaltı da mı yapmayacağız, evi de gezemedik..."

Şaşkın halde karşısında bir anda değişen adama bakan Meri, anlamayan gözlerle ve yine hayranlıkla Kerem'e bakıyordu.

"Canım ben anlamadım rön genci ne demek? Kötü bir şey mi demek, bir şey mi yaptım ben?" 

"Bir daha söyle bakayım sevgilim?"

"Yaaa şaka yapma ne demek işte o dediğin? Anlamadım ben!" Masum küçük bir çocuk suratı gibi bakıyordu şimdi de...

"Öyle dudaklarını uzat bakayım, ben sana rön genci ne demek öğreteyim! Zaten... Neyse!" Muzip bakışlarıyla son bir kez daha uzandı ve önce ayrı kalamadığını tenine, boynuna ve en son dudaklarına soluksuz birer öpücük bıraktı. Dokunmadan Meri'yi hissetmeden duramıyordu sanki.

MeriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin