Odadaki sıcak ama kısık ışık gözlerini açtığında nerede olduğunu anlamasına yardımcı oluyordu. Ses yoktu, oda sakin ve boştu. Tanıdık komidine takıldı önce gözleri, kısa süre öncesine kadar misafir olduğu odanın perdeleri ilişti sonra. Perdenin arkasından az da olsa görünene göre hava kararmıştı. Başındaki ağrı şakaklarına, hatta omuzlarına kadar baskı yapıyordu. Yavaş yavaş ayılırken ve ne yazık ki puzzle'ın parçaları gibi zihnine hücum eden gerçekler birer birer toparlanırken, uyuyarak uzaklaşmak istediği gerçekler ile sert bir şekilde tekrar yüzleşti. Ahmet Bey, adını kimsenin hatırlayamadığı o genç kız!
"Allah'ım!"
Acı ile çıkan kendi sesini tanıyamadı bir an Meri. Nefesi sıklaştı, boğuluyor gibiydi. Yattığı o yumuşacık yatağın dikenleri çıktı bir anda, sırtını değil kalbini hedef almışlardı. Aklını yitirmek üzereydi. Neredeydi? Tam on bir ay yedi gün önceki hayatına göre nasıl bir hayatın içine düşmüştü. Her şey karmakarışık bir haldeydi. Kerem vardı aşık olmuştu değil mi? Kızlar vardı, yine bale yapıyor piyano çalıyordu. Sevinç'in sofrası da çok şıktı. Gerçek bu muydu? Bu kadar mıydı?
Değildi...
İşte gerçek yüzüne tıpkı annesi ve babası gibi, iki masum insanın ölümü ile tekrar ağır bir şekilde çarpılmıştı. Ölüm bu kadar yakınındaydı. Boş hayallere kapılacağı, temiz sayfalar açacağı bir dünya yoktu Meri için. Bedeninden onlarca kat ağırlık taşıyormuşçasına ağır hareketlerle üzerindeki ince örtüyü kaldırdı, gözlerini yumdu ve usulca kalktı yataktan. Kendine gelmesi gerektiğinin farkındaydı. Odasının içindeki bildik banyoya geçti, soğuk suyu defalarca yüzüne ve özellikle tüm acısını üstüne çekmiş gibi zonklayan şakaklarına çarptıktan sonra aynadaki yansımasına baktı. Şimdi sıra diğer bir sorudaydı... Kimdi bu gördüğü kadın?
Luka ve Leyla'nın biricik kızı Meri...
Amcasının değerlisi Meri...
Herkesin imrendiği balerin mutlu genç kız Meri...
İlk aşkı Cemal sanmış Meri...
Boşluktaki Meri...
Kimsesiz Meri...
Kaçak Meri...
Zavallı Meri...
İşte en doğrusu buydu... Aynada gördüğü kadın kesinlikle zavallı bir kadındı. Bir yalanın esiri olmuş, çevresindeki herkesi, ona değer veren hayatına alan herkesi kandırmış Meri. Yalan bir dünya kurmuş Meri. Bir de şimdi masum insanların ölümüne sebep olmuş Meri...
Suçları sadece onun hayatına tesadüf etmiş iki masum insan...
Ya başkaları da varsa? İşte o anda kendine acımayı bırakıp hızla başka bir duyguya geçti genç kadın. Uyandığından beri uyuşuk bir halde, ağır çekimde toparlayabildiği zihni açılmıştı. Sarsılmıştı. Küçücük banyonun duvarları üstüne gelmeye başladı, hızla attı kendini dışarı. Evet ya başkaları da varsa? Ahmet Bey'i bulanların oraya kadar ulaşanların, mutlaka onun Sevinç'in yanında çalıştığını öğrenmiş olmaları gerekirdi. Ya onlara, kızlara, ya da Kerem'e? Şimdi panik tüm vücudunu esir almıştı. Uyandığından beri geçen dakikaların farkında değildi ama şimdi geçen her saniye korku tüm hislerinin önüne geçmişti.
Sesli mırıldanmalarla kafasından deli senaryolar geçiyordu o anlarla. Kendi kendine konuşmuyor sanki kavga ediyordu. Cam kenarındaki iki kişinin zor sığabileceği kadar küçük mavi koltuğun önünde sinirle turluyordu ve o kadar kendinden geçmişti ki, odaya giren Kerem'in onu endişeyle izlediğinin farkında bile değildi. Cam kenarında iki kişinin zor sığabileceği o mavi koltuk, bu tanıdık oda, sabahları defalarca izlediği o perdeler ve hatta bu ev, İstanbul her şey boştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meri
General FictionBir kadının hayatta kalma hikayesi... Gerçek insanlardan ve hayatlardan ilham alınarak kurgulanmış, duygu yüklü, umut dolu, aşk kokan bir hikaye... Elif Meri ve Kerem'in hikayesi... ***Dünya'nın birçok yerinde bazı kadınlar ortak bir kaderi yaşıyor...