Attığı her adım kalbindeki acıya baskı yapıyordu sanki. Etrafındaki sesler, koşturan insanlar, gülüşenler, bağıranlar, yolcularını bekleyen otobüsler, araçlar... Hepsi etrafında dönüyordu ama Meri sanki orada değildi. Gecenin bu saatinde bile bir karmaşa vardı etrafta. Dakikalar önce annesinin ve babasının ölüm haberini almış, sevdiği herkesi her şeyi arkasında bırakmıştı ama ağlayamıyordu bile, hayatı mahvolmuştu! En sonunda bir kaldırıma düşünmeden bıraktı kendini. Karşısındaki kontrol merkezinin üstünde, kırmızı üzerine beyaz harflerle yazılmış "Türkiye" yazısına bakarak uzun süre o kaldırımda kaldı. Hiçbir şey düşünemiyordu. Ancak saatler sonra zaman mefhumunu kaybetmiş şekilde kendine geldi. Dul olduğunu Gürcü kadınlara has siyah giyiminden anladığı kadın ona bir şeyler söylüyordu.
"İyi misin kızım? Aç mısın, paran mı yok ne oldu saatlerdir burada oturuyorsun?" orta yaşlarında güzel yüzlü sarışın kadın, şefkatle bakıyordu Meri'ye.
"Kızım vizen mi yok? Ne oldu? Yardım edeyim sana?" her sorusununu duymamıştı Meri, aklı gidip geliyordu zaten ama kadının sakinliği kendine getirmişti biraz. Arkasında homurdanan diğer kadınların aksine bu kadın gerçekten yardım etmeye çalışıyor gibiydi.
"Ben... İyiyim! Bir şeyim yok sağol!" Zorla çıkan kelimelere kendi bile inanmadığından sesi de hiç inandırıcı değildi, neredeyse titriyordu.
"Yok yok, bir derdin var senin! Üç saat önce gördüm seni ben, düştün kaldın bu kaldırıma, hala da buradasın. Bak benim de senin yaşında kızım var, söyle yardım edeyim."
"Ben şey... Ben İstanbul'a gideceğim..."
"Tamam o kolay ben de dört saattir buradayım arkadaşım gelecek İstanbul'a gidiyoruz."
"Nasıl gideceksiniz?"
"Kızım sen ilk defa gidiyorsun galiba, kimsen yok mu? Ya da tanıdık... Neyse olur böyle! Korkma... Buradan otobüsler var, bilet bulalım sana gel bizimle, sonrası kolay zaten." Kadının yüzündeki gülümseme güven veriyordu. Meri kelimelerden çok yüz ifadeleri ile cevap veriyordu kadına, zaten kadıncağızda cevap beklemiyordu fazla. İçindeki sıkıntılardan kederden çıkamasa da en azından bir adım atmıştı.
Hafif hafif kalkarken yerinden, tüm vücudu gecenin soğuğu ile iyice uyuşmuş hatta tutulmuştu. Gidiyordu işte, kontrol edemediği şekilde hayatı yeni bir yol çiziyordu önünde. Bir saat sonra hareket edecek olan, tatlı kadının otobüsünde yer bulmuşlardı.
Gün ağarırken Meri için de yeni hayatı aydınlanıyor gibiydi. Yol boyunca çantasına sıkı sıkı sarılmış halde dışarıdaki muazzam yeşil manzarayı boş gözlerle izledi. Yanında çokta konuşkan olmayan yine Gürcü hafif topluca bir kadın vardı, daha yola çıkar çıkmaz uyumaya başlamıştı. Aslında bu durumdan şikayetçi değildi çünkü kafasını toparlaması hayatta kalmanın yollarını araması gerekiyordu. Gereksiz bir yol arkadaşlığı çekeceği bir durum değildi hiç. Saatler bu düşüncelerle geçti.
Ailesi ile Avrupa'da bir çok şehre gitmiş, gezmişti ama İstanbul tanıdığı bir şehir bile değildi. Hep ülkesindeki kadınların çalışmak için tercih ettikleri kalabalık ve tehlikeli bir şehir olarak biliyordu burayı. Daha küçükken Türkiye'de çalışmaya giden kadınlar hakkında anlatılan hikayeleri, daha doğrusu dedikoduları hatırladı. Bir on yıl belki on beş yıl öncesine kadar Türkiye'ye çalışmaya giden kadınların yaptığı iş Gürcistan'da kesinlikle ahlaksız işler olarak tanımlanıyordu. Bu kadınların ailelerinden kız almak bile utanç sebebiydi. Gerçek dışı bu hikayelere bayılıyordu bir kesim. Ama sonra değişmeyen Gürcistan hayatı sebebiyle, bu düşünceler de mecburen zamanla değişmişti. Diploması olan da, hiç bir meziyeti olmayan kadınlarda, ev kadınları ve hatta bazı erkekler bile mecburen bu kapıya iş için gittiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meri
General FictionBir kadının hayatta kalma hikayesi... Gerçek insanlardan ve hayatlardan ilham alınarak kurgulanmış, duygu yüklü, umut dolu, aşk kokan bir hikaye... Elif Meri ve Kerem'in hikayesi... ***Dünya'nın birçok yerinde bazı kadınlar ortak bir kaderi yaşıyor...