Kerem ve Meri elele bahçedeki misafirlerin yanına geçtiklerinde, gün boyunca dikkatlerini çekmemiş olan Meri bir anda tüm akrabaların bakışlarını üstünde toplamıştı, fısıldaşmalar daha onlar masaya geçmeden başlamıştı. Normaldi tabi, Kerem gibi başarılı ve yakışıklı bekar bir adamın elini tuttuğu kadın, kıymet verdiği birisi olmalıydı. Akrabaları İstanbul'da hatırı sayılır bir çapkınlık namı olan Kerem'in daha bir kadını ailesi içine bu kadar sokmadığını çok iyi biliyorlardı.
Meri ise Sevinç'in hala soğuk davranıyor olmasına, akrabaların meraklı bakışlarına rağmen Kerem'in varlığı ile çok huzurluydu, hiç olmadığı kadar güvende hissediyordu kendini. Yemek boyunca da, akşam sohbeti sırasında da kızlarla ve sevdiği adamla güzel bir gece geçirdi.
Ertesi günde yine aynı şekilde Kerem'in ilgilenmesi gereken işleri yüzünden gün boyunca ayrı kalmışlardı. Erken çıkmıştı Kerem, Meri de günü Selda ve kızlarla nehir kenarında piknik yaparak geçirmişti. Doğasına, yeşiline, mavisine ayrı ayrı hayran kaldığı bu yerde tüm sıkıntılarından arınıyor gibi hissediyordu kendini. Eski olduğu, yaşanmışlıkları olduğu her halinden belli bir taş köprünün üstünde ayaklarını sallandırmış Mina ile sohbet ediyorlardı. Kaldıkları ev de, yamaçta görünen tüm evler de ağaçların arasında sanki bu tabiata aitmiş gibi uyum içinde yerini almıştı, uzak tepelerde ara ara görünen tarlalarda yemyeşil çaylar, aralarında belli belirsiz çalışan insanlar, zirvede görünen hafif sis bulutu hepsi bir bütünün parçaları gibiydi.
Sena da teyzesi ile kenardan onlara el sallarken bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama akan nehrin uğultulu yüksek sesinden, aradaki mesafeden hiçbir şey anlayamadan sadece sırıtıyorlardı Mina ve Meri. Onların bu ortamdaki halleri de dahil, her şey bir arada gülümseten bir tablo gibiydi. Eve dönme vakti de çoktan gelmişti ama doyamıyordu özellikle Meri bu harika ortama.
O sırada gülümsemesi daha da artan, hatta neşeli şekilde yerinde duramadan zıplayan Sena'yı izlerken belinde onu saran bir çift güçlü kolun teması ile korkuyla sıçradı Meri. İlk aklına gelen Mina'yı tutmak olmuştu ama tatlı küçük kız zaten yanında gülümsüyor ve hatta sevinçle el çırpıyordu. Meri saniyeler içinde kendini saran kolların Kerem olduğunu anladığında ancak gevşeyebilmişti. Öpücüklere boğuluyordu şimdi, buram buram kokusu içine doluyordu. Selda'nın, kızların karşısında kıpkırmızı olmuştu ama köprünün üstünde oracıkta mutlulukla o da gülüyordu haline. Kerem en sonunda derin bir nefes alıp Mina'ya konuşmaya başladı.
"Tatlım, teyzenin yanına geç, siz eve gidin yavaş yavaş, biz de prensesle birazdan geleceğiz. Tamam mı?"
"Tamam dayıcım!" Harika bir kızdı Mina ve çok akıllı. Tüm neşesiyle koşar adım teyzesinin yanına gittiğinde zaten Selda'da toparlanmış kızlarla eve dönmeye hazırlanıyordu. Duyulmayacağını bildiğinden büyük hareketlerle, gülümseyerek el salladı köprünün üstünde sevdiği kadının yanına çoktan yerleşmiş olan abisine ve Meri'ye.
Muhteşem bir tabiatın eşliğinde başbaşa kalmışlardı... Buradaki ilk günleri gibi nehir kenarında... Meri özlem dolu ama biraz da nazlı hareketlerle başını omzuna, hatta nefesine en yakın olduğu boyun çukuruna koydu Kerem'in. Bu şekilde saatlerce kalabilirdi, burada yaşayabilir ve hatta bu şekilde burada onun yanında, onun kokusuyla huzurla ölebilirdi. Öylesine büyük hisleri vardı, adı güven miydi aşk mıydı bilemiyordu ama hissediyordu. Bir süre sonra belinden kavradı Kerem yine Meri'yi, iyice yaklaştırdı kendine. Kollarında zaten güçsüz ve kuş gibi hafif hissediyordu kendini o da sokuluverdi göğsüne.
Uzun süren ama ikisinin de daha tam olarak doyamadığı o dakikalarda Kerem konuşmaya başladı.
"Meri, iyiki karşıma çıktın! Sayende bambaşka bir adam oldum ben..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meri
Fiksi UmumBir kadının hayatta kalma hikayesi... Gerçek insanlardan ve hayatlardan ilham alınarak kurgulanmış, duygu yüklü, umut dolu, aşk kokan bir hikaye... Elif Meri ve Kerem'in hikayesi... ***Dünya'nın birçok yerinde bazı kadınlar ortak bir kaderi yaşıyor...