1. Bölüm

4K 91 6
                                    

Elif  Mayıs ayının tatlı, yumuşak havasında, erguvan manzaralı, geniş terasta, Boğaz'ın eşsiz saatlerinden birini daha yaşıyordu. Çayını yudumlarken, kulağına sınıflardan gelen muazzam eser eşlik ediyordu, "Mariage d'amour"... Bu şarkı zor hayatının, hem kayıplarının, hem de O'nun notalara dökülmüş hali gibiydi yine... Bir süre daldı gitti o hayallere...

Şarkı bitmeden hafifçe kalktı yerinden, muhteşem manzarayı seyretti kısa bir süre, sonra buğulanmış yaşlı gözlerini saklamaya ihtiyaç duymadan usul usul merdivenlere yöneldi. Okulu buram buram tarih ve sanat kokuyordu, zamana meydan okuyan, tıpkı sahibi gibi güçlü bir duruşu vardı. Altın rengi pirinç trabzanlardan artık kırışmış narin elleri ile hafif hafif destek alarak yavaşça indi. Yaş almış vücudu geçen tüm yıllara rağmen zarafetini, asaletini koruyordu.

Sınıfın kapısını hafifçe aralayıp usulca izledi içeriyi, hafifçe gülümsüyordu, on sekiz yaşındaki gencecik balerin bu sene artık konservatuara kabul edilmişti. O da, tıpkı mezun ettiği diğer öğrencileri gibi son koreografisini bu klasik şarkı ile yapmıştı. Su gibiydi... Hala klasikleri seven, sanatı bu klasik bakış açısıyla yaşayabilen gençlerin olması Elif'i hayata bağlıyordu. Yıllar geçtikçe, daha sanal daha soyut bir hayata geçildikçe ne yazık ki bazı kıymetli sanatlarda, sevdikleri gibi bir bir yok oluyordu. Elif ise kalan kısa ömrünü, hayatının büyük bir kısmını oluşturan bu sanatlara adamıştı.

Öğrencisini ve eğitmenini tebrik ettikten ve artık uğurladıktan sonra okulda yalnız kalmıştı. Zaman zaman piyanosu ile baş başa kalıp sevdiği eserleri çalardı, çocukluğu ve ailesi ile ilgili anılarının içine girmesi ya da onları tekrar yaşaması gibi bir duyguydu bu. Zaman da mekan da boyut değiştiriyordu bu eşsiz anlarda. Yine uzun kuyruklu piyanonun başına geçti, açık camlardan içeri dolan erguvan kokuları eşliğinde, tüm özlemiyle çalmaya başladı. Gözlerini kapattı, her bir notada yine o anılara yolculuk etti. Annesinin ve babasının biricik kızları bir küçük Elif Meri oldu yine...

Batum'da 1990 yılında soğuk geçen bir Mart ayında doğmuştu, Gürcistan'ın bağımsızlığını ilan etmeye hazırlandığı, siyasi gündemin karışık olduğu zor günlerde ailesi için bir umuttu Meri. Hayatlarında, ülkelerinde her anlamda büyük değişimler yaşanıyordu ama Meri'nin ailesi şanslı seçkin bir tabakaya mensuptu. Genç yaşında çok başarılı olmuş, tanınmış bir avukat olan babası ve onun aile mirası sayesinde, en azından halkın çoğu kadar sıkıntı çekmiyorlardı. Luka Beridze Rus ve Türk iş adamları arasında kurduğu iyi ilişkiler sayesinde genç yaşta hatırı sayılır bir nam ve servet elde etmişti. Sık sık bu ülkelere ziyaretlerde bulunuyordu.

Meri'nin annesi Leyla ise bir doktordu, kocasına aşık, sadık ve kesinlikle özel bir kadındı, eşine az rastlanır güzellikte bir yüzü, büyük altın gibi bir kalbi vardı. Ülkesinde yaşanan zor şartlarda bile, bir çok insana gönüllü olarak yardım ederdi. Çalıştığı hastanenin politikaları gereği ulaşamadığı, ulaşmadığı hastalara da kendi imkanları ile ulaşır, eşinin ve güçlü çevresinin sayesinde ihtiyacı olanlara yardımlar toplardı. Zor dönemlerdi Meri'nin doğduğu yıllar...

Kızları için hayal ettikleri dünya, ne yazık ki o yıllarda yaşamak zorunda oldukları memleketlerinden çok farklıydı. Buna rağmen hep kendi şartlarını zorladılar. Vatanları için, içlerinde bir umut olduğundan asla terk etmeyi düşünmediler ve Meri için sunabilecekleri tüm güzel imkanları ülkelerinde sundular.

Çocukluğu bastığı her notada gözlerinin önüne geliyordu şimdi Elif'in. Rustavelli sokakları tarihi binaların yemyeşil ağaçlar içindeki görüntüsü, hatta kokusu vardı burnunda. Her insanın aklından zaman zaman bir film şeridi gibi geçen küçük hatıralar belirdi gözlerinde, küçük sarı bir kedi vardı, her sabah arka bahçelerinde gizlice süt verdiği. Burnunun ucundaki siyah leke bile gözlerinin önüne gelmişti sanki! Bir sabah, Meri sekiz yaşlarında iken, yine annesinden habersiz o kediye süt vermek için indiğinde, oyuncu hayvan onu peşine takmıştı. Farkında olmadan çok uzaklaşmış, aslında çok iyi bildiği sokaklar bir anda tanımadığı bir dünyaya dönüşüvermişti. Farklı her yüz, tanıyamadığı her sokak ayrı bir endişe salıyordu içine, çocuk kalbindeki korku bastığı notalara geçiyordu hatırladıkça, annesinin saatler sonra gözyaşları ile ona koştuğunu, sımsıkı sarılışını hatırladı kesik kesik... Sonra tıpkı o gün kalbinde hissettikleri gibi, notaları da yumuşadı...

Aslında güzeldi çocukluğu, saftı temizdi. Ailesinin ve ülkesinin geçirdiği zor dönemleri anlamak için küçüktü zaten, sadece bazı akşamlar annesi ve babasının yüzündeki karmaşık duygulardan hatırlıyordu hayatlarında sorunlar olduğunu. Onun dünyasına geçmiyordu bu sıkıntılar.

Şarkı bittiğinde yine sıyrıldı geçmişinden, her seferinde farklı anılara daldığı notalarda, bu akşamda çocukluğuna uzanmıştı. Piyanoyu zarif hareketlerle kapattı, son bir kez etrafı kontrol ettikten sonra kapıda bekleyen şoförü Hasan'ın kapısını açtığı aracına geçti.

Yeniköy'deki yeşillikler içindeki eve ulaştıklarında saat iyice geç olmuştu, evdeki yardımcılarla her zamanki kibar, asil haliyle kısa bir sohbet ettikten, hafif bir şeyler atıştırdıktan sonra odasına çekildi. Hem yaşı gereği, hemde hassas bünyesi yüzünden uzun saatler dayanamıyordu zaten, okulda ne kadar mutlu olsa da oldukça yoruluyordu. Hele eskileri andığı günlerde, iyice duygusallaşıp küçük bir çocuk gibi oluyordu.

Batum'da  geçen çocukluğu, okul yılları, baleyle tanışması, piyano sevgisi, ailesi, akrabaları her günü,  o korkunç güne kadar yaşadığı, güzel her günü sırayla gözlerinin önünden geçti bir süredir oturduğu aynanın karşısında...  İpek geceliği ve onunla takım zarif, pudra rengi sabahlığı içinde aynanın karşısında otururken bir yandan da hala beline kadar uzun olan ama eskisi gibi kumral bukleler yerine bembeyaz pamuklar gibi omuzlarına dökülen saçlarını tarıyordu. Ailesindeki herkes gibi mavi olan gözleri artık puslu bakıyordu, uzun süre yüzünde küçük bir gülümseme ile inceledi yüzündeki çizgileri. Çocukluğunda, gençliğinde öğrendiklerini, her bir çizginin gerçek anlamını bu yaşlarında ve ancak düşündükçe, anlıyordu...

MeriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin