46. Bölüm

127 9 0
                                    


Bencillik yapmak, her koşulda ona destek olmuş insanlara nankörlük yapmak istemiyordu ama...

Hala kendi gibi olamamanın yükü vardı sırtında.

Nadir de olsa tek başına kaldığı tüm anlarda aklında hep bu vardı. Yaşadığı onca tehlikeli durumdan sonra bile hayatını çalan, onu kendi olmaktan mahrum eden, sevdiklerini alan herkese lanetler ediyordu. Görüntüsü etrafındaki harika insanlara gülümsüyor gibi görünse de içi ne yazık ki hala kapkaranlıktı. 

Şiddetli yağmurun sesi daha gün doğmadan cama vururken yanı başında huzurla uyuyan Kerem'e döndü yönünü. Eve döndükleri günden beri beraber uyuyorlardı. Gün içinde zaten hiç yalnız kalmayan Meri'yi gece de asla gözünün önünden ayırmıyordu Kerem. Kıymetli bir biblo, narin bir bebek gibi sarıp sarmalıyordu. Şimdi de hafifçe dönüşü ile kıpırdayan adam uyku halinde bile hemen sarmaladı Meri'yi. Bir yapbozun parçaları gibi her hareketinde kendine ait bir yer buluyordu zaten genç adam. Meri'de gerçek bir gülümseme ile günlerdir gözünü bir an üzerinden ayırmayan, onu sonsuz şefkati ile sarmalayan aşık olduğu adamı huzurla izledi bir süre. Onun gece dahi tensel teması kesmeden sürekli kendisini kontrol ettiğinin farkındaydı genç kadın, gidişi için sadece bu sebeple bile bazen pişman oluyordu ama Kerem'e yaşattıkları ve hala yaşatıyor olduğu güvensizlik için çok üzgündü.  Usulca uzandı hafif çıkmaya başlamış sakallarına, düzenli nefes alış verişlerini dinledi bir süre, parmakları yüzünün her bir kıvrımında pamuk gibi yumuşacık dokunuşlar bıraktı.

Saatler ilerledikçe de Kerem'in güven veren kolları ile huzur bulan Meri, genç adamın uyanışını mutlulukla izlemeye başladı. Sessiz ve hafif loş odalarındaki tek hareket hala devam eden yoğun yağmurun sesiydi ve o anda bu Meri'ye oldukça romantik gelmişti. Gözlerini bile açmadan kollarındaki sıcaklığı arayan genç adamın kendisini hissedişiyle yumuşayan yüz hatlarına aşkla bakıyordu. Böyle güzel sevilmenin tadı gerçekten başkaydı ve o dakikalarda düşünmek ve tutunmak istediği sadece bu sevgiydi.

Gözlerindeki biraz uyku mahmurluğu ile kendisini süzen Kerem ise huzur doluydu. 

"Günaydın..." Hafif çatallı ve son derece vakur olan erkeksi ses kulaklarını mest etti Meri'nin. İçinin karanlığına inat gülümsedi. 

Bu sefer kaçmayacak yüzleşecekti, sevgisinden emindi ve kendini anlatacaktı ama bu da en azından kaçmak kadar zor geliyordu. 

Düşüncelerine dalmış Meri'nin cevap vermesini beklemeden, muhteşem bir gülümseme de ekleyerek tekrar etti Kerem.

"Günaydın..." Bu sefer gözlerindeki ima karşısındaki aşık kadını anlamaktan, uzattığı kelime huzurdandı.

İkisine de uzun gelen bir kaç saniye sonra dalgınca cevap verebildi Meri de.

"Günaydın canım."

"Canım, benim canım."

Bir nefes kadar yakın iki ayrı bedende tek bir kalp gibi hissediyorlardı. Kalplerinin sesi, özlemleri o kadar yoğundu ki daha fazla uzak kalamadılar. İncitmekten deli gibi korkan Kerem bir bebek gibi sevdi tek aşkını, kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi bilen Meri sıkıca tutundu en çok güvendiği şefkatli kollara. 

Usul usul dokundular önce, gerçekliğinden emin olmak istercesine, sonrasında tutkuyla buluştular, özlem dolu kalpleri bir attı, sanki hiç uzak kalmamış gibi.

Zaman geçti huzurla bir birlerine karıştılar. 

Hala tam olarak iyileşmemiş olan Meri yatakta huzurla uyurken Kerem kalkmış ve çoktan hazırlanmıştı. Hiç vakit kaybetmeden yanı başına oturdu. Gözünün önünden biran bile ayırmak istemediği kadının beline kadar uzanan kahve tutamlarını usulca severken bedenindeki yara çarptı gözüne. Yaranın üzerinden bakışlarını ayıramazken kalbi sıkıştı adamın. Dokunmaya kıyamadığı bedendeki yarayı yok edemezdi belki ama söz verdi kendine, bundan sonra izin vermeyecekti tek aşkının saçının telinin bile zarar görmesine. Sevecekti, çok sevecekti ve tek tek iyileştirecekti her bir yarasını. 

MeriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin