Multimedia: Ayaz Dağdelen
-Dilara
Kulüpten keyifsiz bir şekilde dönmüştüm çünkü kalbim paramparça bir haldeydi. Neden bana bu kadar kaba davranıyordu? Yol boyunca içimde ne denizler saklamıştım bilemiyorum. Hepsi de dalgalanmak için eve gelmemi ve kendimi bir güzel odama kapatmamı bekliyordu. Arkadaşlarım da bir türlü ne olduğunu anlamamışlardı ancak onlara söyleyecek halde değildim hiç. Sadece eve gidip biraz ağlamak istiyorum. Evet, bir gün bana deselerdi ki ; bir adam yüzünden ağlayacaksın diye onlara bir tarafımla gülerdim. Çünkü ağlamaktan nefret eden biri olarak ağlamam çok zordu. Abim evden gideceği zaman bile ağlayamamıştım ne kadar üzülsem de. Ama şu an sadece O adam yüzünden ağlamak istiyordum. Kafamın içinde hala "Neden? Neden? Neden?" diye bağıran bir sürü ses vardı. Kalbimse acı içinde ağlayıp dökülmemi istiyordu.
Evimin önüne geldiğimizde arkadaşlarımla vedalaşamadan arabadan inmiştim. Çünkü gözlerimin içinde tuttuğum yaşlar bir anda dökülmeye başlamıştı. Bana sorular sormasını kaldıracak halde değildim. Adımlarımı hızlanarak eve vardım. Evde kimsenin olmadığını bildiğim için cebimdeki anahtarları alıp içeriye girmiştim. Sinirli değildim. Ama kendimi iyi hissetmiyordum.
DEFOL
Ne kadar ağır bir kelime? Başkası söylerse bu kadar alınmazdım. Ama neden? Sadece benim patronum o. Hiç bir şey düşünmek istemiyorum. Hatta hiç bir şeyi de artık merak etmiyorum. Etmeyeceğim. Sadece hep kendime kızacağım. Neden onu görünce gittim yanına? Benden daha suçlu biri varsa o da kalbimdi. Onu gördüğü zaman güm güm atmamalı. O yerinden çıkacakmış gibi attıkça kendimi çok savunmasız hissediyordum ona karşı. Bunu yapmamalı.
***
Saat akşama yaklaştığı zaman aile fertlerim tek tek işten dönmeye başlamışlardı. Önce annem, ablam ve en son abim gelmişti. Annem bir restoranda yemek yapıyordu. Ablam aynı restoranda garsonluk yapıyordu. İşler yüzünden bazen tam tersini de yapabiliyorlardı. Ablam, izinli olduğu bazı günler de çalışmaya gidiyordu çünkü annem tek başına, koca restoranın üstünden gelemiyordu. Bazı günler, çok kalabalık oluyormuş. Abim ise bir inşaat sektöründe çalışıyordu. Aslında hiçbirimiz abimin yaptığı işi tam anlamıyla bilmiyorduk çünkü sorduğumuzda, "İnşaatçıyım işte, boş verin," diyordu. Babam inşaat mühendisiydi. Şu anda yanımızda değil. Çünkü ona ulaşamıyoruz. Aslında ben ona ulaşmayı çok istiyordum ancak ailemin diğer fertleri buna karşı geliyordu. Babamın bizi terk ettiğini düşünüyorlardı. Bunu düşünmelerinin de mantıklı bir sebebi vardı.
5 yıl önce
Piyano dersimden çıkmıştım ve eve doğru gidiyordum. Bugün ilk defa piyanodan ilk dersimi almıştım. Babam yazdırmıştı beni buraya. Müziği benim gibi çok seviyordu. Ailede babama benzeyen tek kişi bendim. Çünkü ne zaman bir tartışma konusu çıktığında ben ve babam hep aynı fikirde olurduk, diğerleriyle hep zıt düşerdik. Bir gün babam eve çok sarhoş bir şekilde, elinde bira şişeleriyle gelmişti. Kapıyı ona ben açmıştım. Babam, genç ve gayet yakışıklı bir adamdı. Masmavi gözleri, upuzun boyu, bol kaslı bir yapısı vardı. Yüzünden anladığım kadarıyla çok üzgündü. Çünkü babam asla içki içmezdi. Üstüme doğru düştüğünde, küçücük bedenim babamın altında kalmıştı. Çok korkmuştum bir an. Babamın yüzünü ellerimin arasına aldım.
"Baba, iyi misin?" diye sordum. Cevap vermedi, sadece kızarmış gözlerinden birer damla yaş dökülmüştü. Arkamda, bir homurdanma sesi duymuştum ki kim olduğunu anlamam geç sürmemişti.
"Benim içmeme izin vermeyip kendin içiyorsun. Anne! Babam bir poşet dolusu içki almış! Bakar mısın çok kötü görünüyor."
Abim o zamanlar daha yeni ergenlik dönemlerinden çıkmıştı. Ama ergenlik kaprisi kalmıştı biraz üstünde. Annem gelmeden babam zorlukla üstümden kalkmıştı. Babam abime yaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST
ChickLitBir erkek bir kadın. Huyları suları birbirine ters düşen iki kişi. Her şey olmadık bir kazayla başlar. Biri mutlu neşeli diğeri buz gibi soğuk. Komik bulduğu her şeye gülen bir kız, ve hiç gülümsemeyen zor bir adam. Herkesi etkileyen bu kız açık söz...