Yaşam mücadelesi verirken, çıkan engelleri tanımadan yıkıp geçtiğim bir anda başladı her şey. Bir çocuk gibi, ısrarlara maruz bıraktığım aile tarafından elde ettiğim piyanonun tuşlarına basıyordum şimdi. Her notanın sesi, ayrı bir mutluluk hormonu oluşturuyordu. Ne zorluklarla aldığımızı bildiğim bu ahşap piyanonun değerini çok iyi biliyordum.
"Kafamızı şişirdin, YETER! Bırak artık şunu!" diye bağıran ablam, terlik fırlatmayı ihmal etmemişti. Her zamanki gibi güçlü reflekslerimle kendimi korumayı başarmıştım. Aslında reflekslerim çok kuvvetli değildi ancak bu piyano alındığından beri epey güçlenmişti. Çünkü sürekli ablamın terliğine maruz kalıyordum. Ama o terliğin camı kırmasını ikimiz de beklemiyorduk.
"Allah'ın cezası Dilara! Her sabahın köründe çalmasan olmuyor mu?" derken kapısı açık olan yatak odamızın ardından seslendi. Yatağından kalkıp pijamalarıyla üzerime doğru gelmeye başladığında kaçacak delik aramaya başladım.
"Abla, iki gün sonra değerlendirme var. Eğer Hoca kötü olduğumu görürse atar beni kurstan. İzin ver çalışayım," dedim yalvararak.
"Ya Dilara! Ben sana çalışma demiyorum. Saat henüz altı ve sen bu lanet piyanoyla uykumun en güzel yerinde beni uyandırıyorsun!" Son kelimelerini bağırarak söylemişti.
"İki gün. Sadece iki gün daha be ablacığım. Sonra istediğin kadar yatarsın. Ben de o zaman herkes uyurken çalmam," dedim. Gözlerini devirdi ve elini alnına koyup ovuşturmaya başladı. Sanırım düşünüyordu. Başka ne yapabilirdi ki zaten?
"Tamam. Ama sadece iki gün. Üçüncü gün bütün tuşları sökerim yoksa," deyip yatak odasına geri döndü. Kapıyı sertçe çarpınca saklandığım koltuğun arkasından çıktım ve tekrar piyanomun önüne oturdum. Kendime ait bir odam yoktu. Ablamla birlikte kaldığımız oda vardı ama piyano asla o odaya sığmazdı, ki orda ablam vardı. Depoya indirmeyi çok istedim ama çalınacak korkusuyla oraya da sıcak bakamadım. Mecburen evin salonunda yani en büyük odada durmasında karar kılmıştım.
Annem bu saatte evde değildi. Bir otelde garsonluk yapıyordu ve erkenden kalkmak zorunda kalıyordu. Babam bir aydır Rusya'da idi. Ablam liseyi bitirdi ve beş yıldır bize çalışarak yardım ediyor. Ablamın bir sözlüsü var ve yaklaşık iki yıldır birlikteler. O bile ablama yardım ediyor bir şekilde bize nakit para gönderiyordu ama evde tek işe yaramayan bendim. Üniversiteyi bitirmeme iki yıl kalmasına rağmen ailemi tatmin edecek bir mesleğe sahip olmayacaktım. Müzik öğretmenliği.
Her ne kadar anlayışlı değillerse de ben vazgeçmeyecektim. Müzik benim ruhumdu. Beni açıklayan en güzel şey idi.
Saatin yediye geldiğini gördüğümde piyanomun tuşlarının kapağını kapattım ve kollarımı üzerinde birleştirerek kafamı üzerine koydum. Erken kalktığım için uykum vardı. Ablam bütün keyfimi kaçırmıştı. Bu yüzden onu daha fazla sinirlendirmeden kısa bir uyku çektim.
Henüz bir yada iki saat geçmişti ki kulağımı tırmalayan davul gibi bir ses kafamı zonklatmıştı. "Aloo! Bu kız uyanmayacak mı ya?" Piyanoya vuruyordu. "Lan dengesiz!" deyip saçımdan tutarak kafamı kaldırdı. "Camı kırmışsın camı!" diyen abim karşımdaydı.
"Ben kırmadım Ela ablam kırdı," dedim hemen savunmaya geçerek. Abim gece çalıştığı için eve sabah erken geliyordu. Her sabah geldiğinde bizi azarlamayı eksik etmiyordu.
"Nerde o, uyuyor mu hâlâ?" deyip odaya doğru ilerledi. Kapıyı açtığında ablam hala uyuyordu. Saate baktığımda bir yada iki saat değil tam dört saat geçtiğini gördüm ve saat 12.00 idi. Abim iki saat öncesinden gelmesi gerekiyordu.
"Neden geç geldin?" diye sordu ablam.
"Beni boşver sen! Saat kaç Ela Hanım?" dedi sinirle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST
ChickLitBir erkek bir kadın. Huyları suları birbirine ters düşen iki kişi. Her şey olmadık bir kazayla başlar. Biri mutlu neşeli diğeri buz gibi soğuk. Komik bulduğu her şeye gülen bir kız, ve hiç gülümsemeyen zor bir adam. Herkesi etkileyen bu kız açık söz...